3 Aralık 2011 Cumartesi
İnanıp güvenmek mi ? Yoksa kovmak mı ?
Aslında ne zamandır böyle bir yazı yazmayı düşünüyordum. Fakat bir türlü cümleleri birleştirip anlatmak istediklerimi tam ifade edemiyordum. Bu son Karabük yenilgisiyle birlikte birçok şeyi kafamda iyice derledim ve yazmaya karar verdim.
İlk öncede dediğim gibi Karabük yenilgisiyle başlamak istiyorum. Forvette bir sıkıntımız olduğu zaten apaçık ortada. Bunu topa sahip olma oranları ile gol sayımız arasındaki uçuruma baktığımızda da rahatça anlayabiliyoruz. Sağ kanattaki durumumuzun da pek parlak olduğu söylenemez. Eğriye eğri doğruya doğru demişler. Volkan’dan sonra sağ kanadı verimli olarak kullanamıyoruz bile. Ama şu da bir gerçek ki Volkan ve Sercan’dan sonra gözlemlediğim kadarıyla takımdaki birlik ve beraberlik yeniden gözle görülür şekilde sağlandı.
Neyse biz yeniden oyuna dönelim. İlk haftalarda N’diaye için hepimiz nokta transfer yorumlarında bulunuyorduk ki ben hala bu görüşteyim. Sadece şu sıralar biraz formsuz bir hafta dinlendirilirse yeniden o günlerine dönecektir düşüncesindeyim. Adem için pek fazla bir şey söylemeye gerek yok geldiği günden bu yana elinden geleni fazlasıyla yapan oyunculardan biri. Tek eksiği hücuma çıkmakta biraz geç kalıyor o kadar. Sestak içinse kardeş Ankaragücün’de izlediğimiz Sestak’ın bu olmadığı düşüncesindeyim ya da gerçekten Sestak çok şanssız bir sezon geçiriyor. Transferlerimizin bir kısmına değindikten sonra asıl yazımın konusu adam gibi adama gelmek istiyorum.
Şöyle bir 35 ay öncesine gidelim 2 Ocak 2009’a. Bütün taraftarlarımızın mutlu olduğu nadir günlerden biri. Şehir olarak inandığımız ve İmparator Nejat Biyediç’ten sonra aradığımız kan olarak adlandırdığımız Ertuğrul Sağlam Bursaspor’un teknik direktörlüğüne imzayı atmıştı. Hiç unutmuyorum o gün İzmir’den misafirim vardı ve kısa bir muhabbet geçmişti aramızda. Kendisi malum takımın taraftarı olduğundan benimle kendince dalga geçmişti. O zamanlar zaten kimse tahmin edemezdi bize kimsenin tattıramadığı tarifsiz duyguları Ertuğrul Sağlam’ın yaşatacağını. Hocamız hedeflerini açıklarken zaten hep vurgulardı “Bursaspor’u Avrupa takımı haline getireceğim” diye. Nitekim söylediklerini de yaptı. Belki daha tam olarak bunu sağlayamadı ama hedeflerine yavaş yavaş emin adımlarla ilerlediğinden de eminim.
İmzayı attığı gün birçok insan fazlasıyla umut bağlamıştı bu güzel insana, inanmışlardı. Zaten aradan 16 ay geçtikten sonra inançlarının karşılığını da 16 Mayıs 2010 gecesi aldılar. Bursaspor adam gibi adam Ertuğrul Sağlam ve öğrencileri eşliğinde İstanbul hegemonyasına son vermiş, fair-playde dahil olmak üzere şampiyonluk kupasını klüp tarihinde ilk kez havalara kaldırmıştı. Artık Bursaspor’un da bayrağı boğazda dalgalanıyordu. Tıpkı bütün stadın hep bir ağızdan haykırdığı gibi “Bursaspor bayrağı boğazda sallanacak”. Bu tarifsiz duyguları bizlere yaşatan adam gibi adam Ertuğrul Sağlam’ı bugünlerde kimimiz yerden yere vuruyor, azınlığımız da dili döndüğünce “sonsuza kadar” cümlesine sadıklığını her fırsatta dile getiriyor.
Eğri oturup doğru konuşmak lazım, tabiî ki insanları eleştirebiliriz. Fakat eleştiri boyutunun hakaret niteliğine çıkmaması gerektiği kanaatindeyim. Ne olmuş yani 2 yenilgi aldıysak ? Ağabeylerimiz daha iyi bilirler ki seneler önce bırakın galibiyeti beraberlik umuduyla stad yolunu tutardık. Sezon sonlarında Avrupa için değil küme düşmemek için puan hesapları yapmaktan kaçardı uykular. Bugünler ne çabuk unutuldu? Hocamızın bu haftaki basın toplantısında dediği gibi, “3 maç kaybettik diye hedeflerimizden vazgeçecek halimiz yok.” Tek bir cümleyle ne kadarda güzel açıklamış her şeyi. Sana boşuna “adam gibi adam” demiyoruz hocam.
Şimdi herkes şapkasını önüne koyup düşünsün. Bizler bu insanlara inanıp güvendiğimiz de mi başarıyı yakaladık yoksa önceki yıllarda olduğu gibi 2-3 yenilgiden sonra isyan başlatıp kovmaktan beter ettiğimiz teknik direktörlerle mi hedefimize ulaştık?
Gün yeniden birlik olma günüdür. Ortalığı bulandıranların aksine omuz omuza vererek bu kirli futbol düzeninde yeniden ders verircesine haydi Bursa’m yeniden şampiyonluğa…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder