29 Mart 2012 Perşembe

Thatcher, Erdoğan ve Türk Futbolu...

Hikayemizin ilk kahramanı Margaret Thatcher. İngiltere eski başbakanlarından olan ''Demir Leydi'' lakaplı bu ablamız zamanında Heysel Faciası olarak bilinen Liverpool - Juventus maçında yaşananlardan sonra UEFA  sadece Liverpool'a ceza vermeye hazırlanırken, İngiltere'de  holiganizmin önüne geçmek amacıyla "Bizim hayvanlara bu ceza az" diyerek sadece Liverpool'u değil tüm İngiliz takımlarını 5 yıl süreyle Avrupa'ya göndermedi.

(Heysel faciası kısaca; 1985 yılındaki Şampiyon Kulüpler Kupası Finali olan Liverpool - Juventus maçından önce Liverpool taraftarlarının İtalyanlara saldırması ve çıkan arbede/panikte tribünde bir duvarın çökmesi ve taraftarların bazılarının tel örgülere sıkışması sebebiyle  39 kişinin yaşamını yitirdiği acı bir olay.)

Fotoğraflarla özetleyecek olursak;




Hikayemizin ikinci kahramanı Recep Tayyip Erdoğan. Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut başbakanı ve yaklaşık 10 yıldır görevde.. Fenerbahçeli olduğunu söylemeye gerek yok. O da şike sürecine kabinede görev verdiği bakanları (Suat Kılıç, Cemil Çiçek) gibi  ''kişi ve kurumları birbirinden ayırmak lazım'' diyerek dahil oldu. Daha sonra bununla da yetinmeyip şunları söyledi; ''Şike sahaya yansımış mı bakılır ve karar ona göre verilir. Aksi halde kulübü cezalandırmak neden?  Para cezası vermek neden? 8 takım birden ligden düşerse ne olur, futbol biter.  Ceza davası ile Futbol Federasyonu’nun kararını birbirinden ayırmak lazım. Platini’ye de İngiltere örneğini verdim. Orada holiganlar yüzünden Thatcher İngiliz takımlarının Avrupa’ya çıkışını 5 yıl yasakladı. Ne oldu? Kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. Döndükleri sene de şampiyon oldular."

* ''Şike sahaya yansımış mı yansımamış mı'' safsatasına İnfantino son noktayı koymuştu ona değinmiyorum bile. Unutanlara hatırlatayım;
''UEFA olarak iki hakemi ömür boyu açığa aldık. Şike yaptıkları için değil, fakat, suç örgütleri ile temas edilmiş ve bunu bize bildirmemişler. UEFA’ya bildirmeme nedeniyle disiplin kurulları karara varıyor; bu ciddi bir olaydır ve ömür boyu men edildiler.''

* Kişi ve kurumları birbirinden ayırmak gerek diyen Başbakan, neden Avrupa'ya katılımda masum ve kirli ayrımı yapalım diyemiyor ?

* 8 takım birden düşerse futbol biter açıklamasına ne demeli ? 8 takım değil 18 takımda şikeye bulaşmış olsa ne yazar ?  Bu ülkede namusuyla şerefiyle en üst ligde oynayacak 18 takım çıkamaz mı ? Kendi ülke futbolumuzu aşağılamaktaki amaç nedir ?

*Heysel faciasından sonra alınan kararın amacı İngiliz holiganizminin önüne geçmekti. Bizdeki amaç nedir ? Şikeyi örtbas etmek mi ?

Gerçekten garip bir ülke olduk çıktık. ''Adalet''i sadece parti adında yaşatan siyasiler, keşke biraz da onu  gerçeğe yansıtabilseler. En basitinden soruyorum, böyle bir karar alınırsa benim Bursasporum neden Avrupa Kupaları'na gidemeyecek ?  Şikeye bulaşmamış bir kulüp ne diye bulaşanın cezasını çeksin ? Eğer burda şikeden yargılanan kulüp Bursaspor olsaydı Başbakan ''Ya Bursaspor düşerse ülke futbolu biter,
Avrupa'ya gitmeyelim bir süre kendi içimizde oynayalım
'' diyebilir miydi ? İşin özeti ; ''Şikesiyle, olmayan adaletiyle bir başkadır benim memleketim...''

Hikayemizdeki üçüncü ve son kahraman Türk Futbolu. Bu öykünün en mazlum karakteri şüphesiz o. Herkesin dışladığı, çıkar ve menfaatler uğruna hiçe sayılan bir zavallı. Yayıncı kuruluş ile kendisini kirletenlerin yönetiminde oyuncak olan Türk Futbolu günden güne eriyip bitiyor. Ancak  her ne hikmetse kimse Türk Futbolu'nu kurtaralım derdinde değil. Varsa yoksa yayıncı kuruluşu ayakta tutan kulüp(ler). Uyanın artık! Yukarıda da yazdığım gibi biz isimlere takılmadan bu ligde namusuyla şerefiyle oynayacak 18 takım çıkartamayacak durumdaysak futbolu ülkemizdende  hayatımızdanda silelim. Evrensel bir spor olan bu dalı daha fazla kirletmeyelim...

27 Mart 2012 Salı

Kadıköy'den Bir İnci Geçti

Uzun bir aradan sonra tekrar geçtim klavyemin başına. Aslında anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Hepimizin bildiği gibi hafta sonu Fenerbahçe'nin cezasından dolayı deplasman yolu bayanlara görünmüştü. Öncelikle oraya giden bayanların içinde olmaktan gururlu olduğumu belirtmek istiyorum.

Yıllardır futbolun sadece erkek sporu olduğunu savunanlar bence bu hafta az da olsa fikirlerinden vazgeçmiştir. Biz Türkiye’de sadece 5 otobüsle deplasman yapan erkek taraftarları da bildiğimiz için Bursaspor başkadır diyoruz. Diyoruz çünkü biz hafta sonu tam 5 otobüs İstanbul’a akın ettik. Her ne kadar yandaş basın bizi görmezden gelse bile biz başımız dik, alnımız ak bir şekilde girdik çayırlarına.

Oraya gitmeden evvel daha önce çayıra giden ağabeylerimiz, babalarımız, arkadaşlarımız tarafından gerekli bilgileri almıştık. Hatta gitmeden önce o takımı destekleyen taraftarlardan “Gidin de stad görün” söylemlerini bile işitmiştik. Neyse daha maç saatine çok var yolculuğumuzun başından başlarsak iyi olacak sanırım.

Cumartesi sabahı deplasman yoluna çıkacak her bayanda heyecanlar günler öncesinden başlamıştı. Gidecek olan hangi arkadaşımla konuşsam heyecanlı olduklarını söylüyorlardı. Çünkü bende dahil bir çok kişinin ilk deplasmanıydı. Ne yalan söyleyeyim sezon başından beri her fırsatta yakınlarıma ilk deplasmanımın o çayır olmasını istediğimi söylüyordum. Nitekim de öyle oldu. Ceza olmasaydı belki bu hayalim gerçek olmayacaktı ama bir şekilde dualarım kabul oldu. Her ne kadar bayların için de kalmış olsa da bizde onları orada aratmadık diye düşünüyorum
Cumartesi öğle saatlerinde yola çıkıldı. Bütün otobüslere neşe hakimdi. Tezahuratlarla, dualarla Yalova’ya geldik. Feribota bindiğimizde ise tahmin edemeyeceğim bir güzellik vardı. İstanbul uşaklarıyla alay edercesine inliyordu feribot. Her ne kadar içlerinde onları destekleyenler olsa bile bizlerin yürekliliği onların içini kemiriyordu. Çünkü daha önceleri böyle görüntülere hiç birisi alışık değildi. Öyle ki bir ara kaptan bile camından eğilip bizleri izledi. Aramızda ki bir grup arkadaş daha sonra feribotun ön bölgesine geçerek karşılıklı tezahuratlar bile yapıldı. Bir çok insanı rahatsızda ettik ama umurumuz da bile değildi. Çünkü bir çoğunun gözlerinde “Vay be kızlara bak, helal olsun” bakışları vardı. İşte bu gurur hepimize yeterdi.

Derken feribottan indik İstanbul sınırlarındaydık artık. Camlarda Bursaspor atkıları, tezahuratlar ve dualar yine otobüslerin içinde yaşananlardı. Yanımızdan geçen arabalardan kimi skor tahminlerini söylüyorlardı kimi ise alkışlıyordu bizi. Hatta bir ara o sıkışıklıkta yanımızda duran bayan sürücü kafasını eğerek bizlere baktı ve camını açtı “Helal sizlere kızlar” diye bağırdı. Net duyamasakta dudak hareketleri bunu gösteriyordu. Gel de gururlanma dimi? Bir de yanımızdan taksiyle geçen belli ki maça giden bir bayan vardı. Bizlere el kol hareketleriyle skor işaretleri yapıyordu ki camlara yapışıp 2-2yi işaret ettiğimiz anla kafasını camdan içeri sokması bir oldu Günün belki de en komik anlarından birisiydi bu.

Felç trafiğin içinde nihayet varabildik çayırlarına. Ufak bir bilet şamatasından sonra nihayet biletlerimizi alıp stada girme zamanımız gelmişti. Nihayet attık kendimizi içeri biletlerimiz okutulduktan sonra klübümüzün sponsorluğunu yapan Ülker firmasının hazırlamış olduğu mini yiyecek kutuları ikram edildi her birimize. İlk başta almak istemedik acaba Fenerbahçe klübümü yapıyor diye ama sorduğumuzda Bursaspor klübü dedikleri için kutularımızı alıp öyle çıktık yukarıya.

Sonunda tribünlere ulaştık. Stad gerçekten büyük olmasına büyük. Ama içerisinde sadece kuru kalabalık ve sinekleri aratmayacak bir vızıltı vardı. Ta ki biz tezahuratlara girene kadar. Öyle ki hepsinin kuyrukları sıkışmış gibi havlamaya başladılar. Biz avazımız çıktığı kadar tezahurat girerken anonsçuları da bu durumdan rahatsız olmuş ki bayanlar topluluğuna liderlik etmeye çalışıyordu. Hepsi de bize vız geldi. Tek avantajları bizlerden sayıca çok çok fazla olmalarıydı. Yoksa hiçbir şekilde bizimle boy ölçüşecek bayanlar değildi. Dikkatinizi çekerim taraftar demiyorum. Çünkü daha bu takımın doğru düzgün erkeklerden oluşan bir tribünü olmazken bayanlarına taraftar demek mantıksız geliyor. Hepsi eğlence olsun diye toplaşmış. Aralarında taraftar denilebilecek çok az insan vardır.

He birde takımımız sahaya çıktığında her zaman olduğu gibi centilmenliklerini ortaya koymuş ve o bayanlara çiçek armağan etmişti. Etmez olsalardı. Kaptanımıza yapılan o hareket kınanmaktan öte bir şey benim gözümde. Ah be kaptan eşek hoşaftan ne anlar ki?

Maça çok değinmeyeceğim çünkü 3 gün geçti üzerinden ve gerekenler yazıldı çizildi. Benim amacım sadece bayan gözüyle ilk deplasmanımızdan biraz bilgiler vermekti. Ama maçın 16.dakikasında yakılan meşalelerle sadece erkek taraftarlarımızın değil bayanlarımızın da ne kadar Bursaspor aşığı olduğunu dosta düşmana gösterdik. Hani her defasında yandaş medya o çayırın hınca hınç dolduğunu söylese de görünen hiç öyle değildi. Boşluklar bir hayli vardı. Dediğim gibi hepsi eğlencesine toplaşmış oraya bizler meşaleleri yakınca da hepsi birden sus pus olup izlemeye başladılar. Ne yapsın görmemişler daha önce onlara göre tek eğlence Fenerbahçe (nasıl anlarsanız)

Maç sonuna gelecek olursak hakemin(sözde) bitiş düdüğüyle konfetiler yağmaya başladı her taraftan. Bir an şampiyon olduğumuzda sahaya atlamaları gözümün önüne geldi. “acaba şimdi de atlarlar mı?” diye geçmedi değil içimden şampiyon olmuşçasına seviniyorlardı, bu da onların 2010’da ne kadar canlarını yakmış olmamızdan kaynaklı olsa gerek tabi ki yan taraflardan tahrikler vardı ama bir kez daha inlettik orasını ve “HER ZAMAN HER YERDE EN BÜYÜK BURSA” diye terk ettik çayırı. Geldiğimiz gibi alnımız ak, başımız dik. Haydi kalın sağlıcakla.

25 Mart 2012 Pazar

Haydi Şimdi Bütün Eller Havaya

Güne başlangıçla başlayalım yazmaya, belki birkaç kişi görürde medyadan göremediği duyamadığı gerçekleri bizlerden görür ve öğrenir.

Bu yıl seyircisiz maç cezasının yerine bayanların ve 12 yaş altı çocukların maça gideceği kararı alınmıştı ve her seyircisiz maç kadın ve çocukların önünde oynandı. Fenerbahçe’nin aldığı 2 maçlık ceza bizim maçı da etkilediği için, yaklaşık 5 otobüs Yeşil İnci öğlen 12 sularında stadın oradan harekete geçmeye başladı. Bu tam anlamıyla bayanların ilk deplasmanı olarak tarihe geçti.

Bursaspor tribünleri istisnasız ki ülkeye ders verir nitelikte. Bu yüzden ki bunun haklı gururunu yaşıyorum. 74-75 sezonunda Bursaspor tribünleri Zonguldak deplasmanına giderken, polis: “TEKSAS' tan mı geldiniz?” diye soruyor ve bizim tribünlerimiz o günden sonra “Teksas Konvoy” olarak anılmaya başlanıyor. Ayrıca kendi tribününe isim vermeyen tek gurup olarak tarihteki yerini alıyor. Ve aradan onlarca yıl geçiyor, 24 Mart 2012 Cumartesi günü Yeşil İnciler deplasman yollarında. Babalarının, ağabeylerinin, eşlerinin, çocuklarının yolundan geliyorlar; TEKSAS' tan geliyorlar!

Şimdi tam olarak burada bir parantez açmak gerekir diye düşünüyorum. Bu yapılanları başka takımlar yapsa otobüslerine kamera dahi konmaz mıydı?Görüntüler spor programlarının arka planlarından eksik olmaz mıydı? Peki soruyorum size böylesine bir olay, neden medya tarafından dillendirilmedi? Onca kardeşimiz, ablamız tribünde tezahürat yaparken neden sadece maç öncesi bir kez kameralar deplasman tribününe yöneldi?

Bunun cevabını ben değil Ertuğrul Hoca geçmiş senelerde-şampiyon olduğumuz zaman- vermişti, ne demişti Hoca; “Biz nasıl bir şey gerçekleştirdiğimizi ileriki yıllarda daha iyi anlayacağız.” Valla hocam ben çok iyi anladım. Bu denli hazmedemediklerini inanın hiç bilmiyordum.

Derken sahaya ısınmak için çıkan takımımızın kaptanı Ömer elindeki çiçekleri bayanlara vermek için tribünlere yöneldi ve bayanlara verirken birden çiçeği alan muhtemelen bıyıklı(!) bayan çiçeği Ömer’e geri vermedi direk attı. Şimdi bu konu hakkında ne diyeceksiniz? Benim fikrimi sorarsanız ben hiçbir şey demeyeceğim, neden derseniz ise tribünlere ‘sürtmeye’ gelen kişilerin bu hareketi yapması gayet normal.







Maçın başlama düdüğü geldi ve 10-15 dakika iki tarafta hızlı bir oyun sergiledi derken 16. dakikada bizim bayanların meşalelerinin dumanı görülmeye başladı.


Bunlar oladursun bizim Serdar ofsaytta(!) beklesin ve sağ çaprazdan ofsaytta olduğu için attığı gol verilmesin! Sonra ortada hiçbir şey yokken alex’in düşmesine birde sarı kart çıksın. Barajdan dönen topta rahatlayan oyuncularımız tam çıkarken topçuyu unutsun ve düzgün bir vuruşla gol hanesine bir tane çentik atıversin. Ayrıca bu pozisyonda fenerbahçenin kaleyi tutan ilk ve tek şutu olarak istatistiklere geçmiştir.Pinto’nun vuruşunda önce kaleci sonra direğin yardımıyla dışarı çıkan topta kimsenin yapacağı bir şey yoktu. Buna şanssızlık diyebiliriz işte. Ziegler’in elle kestiği top buna da diyecek hiçbir şey yok. Ama Sestak’ın kaçırdığı pozisyona ne demeli?

Serdar’ın pozisyona kalkan bayrak, verilmeyen penaltı pozisyonu var ki bizim fener ile oynadığımız maçlarda herkesin bildiği üzere el kol serbest. lugano ve deniz’in pozisyonları hala hafızalarda tazeliğini koruyor, bunun sebebi de her halaya bir halay başı lazım muhakkak birde Pinto’nun direkten dışarı çıkan topu. Bu saydığım pozisyonları her şekilde anlarım lakin bana Sestak’ın pozisyonunu şanssızlık, hakem hatası vs. diye kimse anlatamaz. Eğer ki böyle bir fırsat yakalıyorsan atacaksın kardeşim. Farkındaysanız o pozisyon kaçtıktan sonra takımda düştü. Moral ve motivasyon olarak herkes çöküntüye uğradı. Geçmiş yazılarda Sestak ile bir yorum yapmıştım, Sestak’ın golle buluşması lazım, golcü olduğu için sürekli golü düşünüyor ve bu düşüncede ister istemez kendisini bencilliğe götürüyor. Rahat pozisyonda topu Pinto’ya ya da arkadan gelen Batalla’ya verse rahatça boş kaleye topu yuvarlayacaklar ama kaleyi düşünen Sestak topu direğe nişanladı. Ve olan Bursaspor’a oldu.

Sahada mücadele veren tüm oyuncularımızı kutluyorum, gerçekten hepsi üstüne düşeni-elinden geleni yaptı ama Vederson hariç. Bir insan bu kadar savruk, 2m. önüne pas atmaktan aciz, top dahi kesemeyen bir adama nasıl bu kadar tahammül ediyor hoca anlamış değilim. Uzaktan bir şut çekecek diye, belki serbest vuruştan bir gol atacak diye bu kadar sabretmenin, bu kadar adam kaçırmanın ve atak yemenin hiçbir mantığı yok bana göre. Neyse bana da fazla laf düşmez karar teknik heyetin en nihayetinde.

Aslında benim takıldığım olay şu. Bir sürü kanalda bir sürü spor programı yapılıyor ve hepsi bir şekilde taraflı. Sadece iki örnek vereceğim bu hafta yaşanan, ilki Antalyaspor-Trabzonspor kupa mücadelesinden,

Bursa basınından bir gazetede yazmaya başlayacak olan isim Ömer Üründül, trabzona çalınan uyduruk penaltıya 5 defa izledikten sonra hatta 5x yavaşlatılmış şekilde izledikten sonra ‘evet net penaltı’ cümlesini kurarken, maç sonunda Antalyaspor’un pozisyonunda penaltı olan pozisyona ‘bence penaltı değil’ cümlesini kurması…

Ve dün akşam yayıncı değil ‘yancı kuruluş’ un Millet Vekili yorumcusu Hakan Şükür ve yılların duayeni Şansal beyin fenerbahçe-BURSASPOR maç sonrası yorumlarından,

Ofsayt bayrağı kalkan pozisyon hakkında ‘verse de-vermese de kimse bir şey diyemez’ , penaltı pozisyonundan sonra ‘verse de-vermese de kimse bir şey diyemez’ iki pozisyona da aynı cümleyi kuran insanlara bende insan ziyanı tabirini kullanmak istiyorum.

Biri yıllarca futbol oynamış, rekorlar kırmış Hakan Şükür, diğerleri ise yıllarca yorumculuk yapan Ömer Üründül ve Şansal Büyüka. Penaltı pozisyonlarında bu cümleleri çok duydum lakin ben hiç ofsayt pozisyonlarında bu cümleleri duyamadım. Bu ne demek Allah aşkına? He birde unutmadan Bursaspor atak yaptığı zaman “fenerbahçe geri çekildi”. fenerbahçe atak yaptığı zaman, “fenerbahçe yükleniyor”. Bırakın bu işleri Allah aşkına. Kim neyin ne olduğunu akşam gördü. Emin olun dilinde bir çok mana bulacak cümleler çıkabilen insanların akşam yastığa kafalarını koyduğu zaman ‘ohh bee, iyi sıyırdık bu akşam’ cümlelerini kurduğunu çok iyi biliyorum.

Bilmediğim tek bir şey vardı onu da artık öğrendim. 16 MAYIS 2010 hiç mi hiç hazmedilememiş.

Maçın en iyi oyuncusuna gelince, şüphesiz ki ‘kale direkleri’ idi. O direklerde sizin olsun zaten…

24 Mart 2012 Cumartesi

- Hocam el var ? - ''Burası İstanbul, eller Özgür (!)''

Trabzon mağlubiyetinin ardından oynadığımız 8 maçlık seriyi 6 galibiyet 2 beraberlik ile geçen takımımız bu seriyi maalesef Kadıköy'de sonlandırmak zorunda kaldı. Zorunda kaldı diyorum çünkü Özgür Yankaya yardımcıları ile birlikte maçı o kadar güzel hediye etti ki herkes hayretler içinde izledi. Oyuncularımız bile...

İlk yarıda henüz 10.dakikada Serdar Aziz ile attığımız gol kalkan bir bayrakla heba edildi.  Fenerbahçe savunması ile aynı hizada bulunan Serdar'ın hemen arkasındaki yan hakem nasıl olduda Serdar'ı önde gördü veya görmek zorunda kaldı anlamak güç. Serdar geçen senede Kadıköy'de ağları sarsmıştı ancak o gol haklı olarak ofsayt gerekçesi ile iptal edilmişti.

Herkes Fenerbahçe'nin ilk yarıyı forse edeceğini ve erken goller bulucağını düşünüyordu maçtan önce ancak olaylar hiçte öyle gelişmedi. Dengede giden maçta arka arkaya yapılan talihsiz hatalar kalemize golü getirdi. Önce İbrahim'in hatasıyla başlayan pozisyonda Basser'in frikik yaptırması ve barajdan dönen frikikten sonra ceza sahamıza doğru doldurulan topta Serdar Aziz'in topu Alex'in önüne indirmesi sonucunda golü yedik.

İkinci yarıya skor avantajı ile başlayan Fenerbahçe koca 45 dakikayı zaman öldürmeye oynadı. Eminim ilk golü bulan biz olsaydık biz bile deplasman takımı olmamıza rağmen 1-0'a bu kadar yatmazdık. İkinci yarı ise hakem hatalarının yanı sıra talihsizliklerinde arttığı devreydi. Önce Pinto'nun uzaktan nefis şutu üst direkte patladı, ardından Sestak sağ çaprazdan girdiği ceza sahasında plase vuruşu ile direğe takıldı.

Tabi bu iki pozisyon arasında öyle bir penaltımız es geçildi ki, bir hakeme ''git Bursaspor'u bu maçta engelle'' desen daha iyisini yapamazdı. Adem'in ceza sahasına kestiği topu Ziegler el ile kesti ancak pozisyonu hem orta hakem hem yardımcı hakem müsait açılarda pozisyonu gör(e)emediler.


Oyuncularımız hakkında tek tek yorumlamaya ise maçın ardından sıcağı sıcağına yazmayı çok doğru bulmuyorum. Ama şunu çok net söyleyebilirim ki Turgay Bahadır'a sezon sonu şampiyon apoletine yakışır bir uğurlama ile veda edilmelidir. Can Yücel'in dediği gibi ; ''Olmuyorsa zorlamayacaksın'' Yanına Vederson'u eklemeyi unutmayalım...


Ayrıca belirtmeden geçmeyim, Barış Örücü'nün süre alması beni oldukça umutlandırıp mutlu ediyor. Sıkı çalışırsa ve eline geçen fırsatı iyi değerlendirirse önümüzdeki sezon bu takımın bankosu olabilir.


Son söz tabiki bayan taraftarlarımıza, Bursaspor'un peşinden 5 otobüs İstanbul yoluna koyulan ve ''Cezalı olduğumuzdan değil, sevdalı olduğumuzdan geldik'' pankartının hakkını sonuna kadar veren tüm bayanlarımızı tebrik ediyorum. İyi ki varsınız...

23 Mart 2012 Cuma

Kadıköy'ün kronik hastalığı; Bursasporfobia

Yarın  İstanbul'da sezonun en kritik maçlarından birine çıkacağız, rakip Fenerbahçe. Son yıllarda Kadıköy'de oluşan ''Bursaspor fobisi'' ise herkesin malumu. 2006-2007 ve 2007-2008 sezonlarında ligdeki 17 takımdan Saraçoğlu'ndan galibiyetle dönen bir tek Bursaspor'du. Sinan Kaloğlu'nun kulakları çınlasın..


2008-2009 sezonunda 5-2'lik mağlubiyetle döndüğümüz Kadıköy'e 1 sene sonra geldiğimizde ise  yılın geri dönüşüne imza atıp şampiyonluk kıvılcımını çakmıştık. İlk 20 dakikada Santos ve Alex'in golleriyle geriye düşmüştük daha sonra Pablo ile farkı bire indirip soyunma odasına gitmiştik. İkinci yarı ise 85 ve 90'da sahneye çıkan Ozan İpek'in golleriyle Kadıköy zaferlerine bir yenisini daha ekleyip 4 ay sonra kucaklayacağımız şampiyonluk kupasının bir kulbundan tutmuştuk.

Geçen sezon ise Kadıköy'den  alınan bir puanın ne derece önemli olduğu sezon sonu ortaya çıktı. Ligin ikinci yarısındaki 17 maçın 16'sını kazanan Fenerbahçe bir tek evinde Bursaspor'a üstünlük kuramamıştı. 3 Temmuz'dan  sonra gün yüzüne çıkan pislikler ise alınan bir puanın değerini kat be kat arttırmıştı.

Geçen sezon oynanan maçın yıldızı şüphesiz İvankov'du. CL maçlarında kendi adıma beklentilerimin çok çok altında kalan Bulgar eldiven Kadıköy'de hayatının maçını oynamıştı. İleri uçta Miller forma giyiyordu, hatta katil Lugano kasti olarak Miller'ın aşil tendonuna basmıştı da kart görmemişti. Ozan İpek'in kaçırdığı bir kaç net fırsat ve Serdar Aziz'in ofsayt gerekçesi ile sayılmayan bir golü vs hafızamda kalanlar.

Yarın Carson'a büyük iş düşeceği aşikar. Defansın göbeğinde Ömer Erdoğan-İbrahim Öztürk ikilisi görev alacaktır. Belki bu iki tecrübeli isimden birinin yerine Serdar'ı görebiliriz. Sağ bekte Basser'in yeri garanti Orta sahanın ortasında Adem-N'Diaye ikilisininde yeri garanti gibi gözüküyor. Bir ihtimal Adem'in yerine Barış Örücü sürprizi olabilir. (Sezonun ilk Fenerbahçe maçındaki Ramazan Sal sürprizinden yola çıkılmıştır :) )

Sakatlığı nedeniyle Ozan'ın oynayamayacak olması büyük handikap. Ozan, yeteneklerinin yanı sıra mücadeleci yapısıylada zor deplasmanlarda takımı ateşleyen bir isim. Yarın sol koridor  için iki alternatif var. Ya Hakan Aslantaş - Vederson ikilisi  ya da Vederson-Mehmet Sak ikilisi. Formayı kim giyerse giysin elinden geleni yapacaktır zaten.

İlerde ise Batalla ve Pinto A.Ş.  ortaklığı ile golü arayacak takımımız. Kadıköy'de ki son üç maçında 5 gol yiyen Fenerbahçe savunmasının yarın da bu rakamı yükseltmesini bekliyorum. Serdar Kesimal - Pinto eşleşmesinde hem hava toplarında hem yerden oynadığımızda bize oldukça ekmek çıkacaktır. Önemli olan tabiki attığımızdan daha azını yemek. Bu konuda defans bloğumuzun yanı sıra NDiaye ve Adem'e büyük iş düşecektir.

Deplasmanlardaki en kötü huyumuz rakibi çok geride karşılamamız. Kendi yarı sahamızın ortalarına kadar Fenerbahçe'ye basmadan alan bırakırsak uzaktan şutlarla kalemizde büyük sıkıntılar yaşayabiliriz. Bir de tabiki ceza sahası içinde defansımızın 90 dakika boyunca %100 konsantrasyonla oynaması önemli. Sow gibi ne zaman nasıl bir vuruş yapacağı belli olmayan (Örnek Galatasaray maçında yaptığı gol vuruşu) bir forvete karşı oynayacağız. Stoch zaten Bursa'da ki maçlarda  (Hem Fenerbahçe-Bursaspor hem de Türkiye-Slovakya maçında) ne denli tehlikeli bir adam olduğunu canlı canlı gösterdi.

Şunu da belirteyim bunları çok bilmişlik edasıyla yazmıyorum :) Zaten bunların ve daha fazlasının takıma ezberletildiğini düşünüyorum. Yarın yine alışkanlık haline gelen Kadıköy zaferleri halkasına bir yenisini daha ekleriz. Bu yolda Ertuğrul Sağlam ve talebelerine inancım sonsuz.

Bayan ve çocuk taraftarlar önünde çığlıklar altında geçecek maçta kazananın biz olması ümidiyle, Allah yardımcımız olsun...

22 Mart 2012 Perşembe

Hesap Zamanı


Ligin bitimine 3 hafta kala daha da belirginleşiyor her puan tablosuna, fikstüre baktığımızda puan hesabı yapma isteğimiz malum hala matematiksel olarak 4. olma şansımız olduğu için bir heyecan oluyor ve buna uygun olarak 0-1-3 rakamlarını ekleyip, çıkarıp duruyoruz.

Gerçi ben takımın ilk 4 playoffu oynamasını istemiyorum. Trabzonspor ve Beşiktaş'ın 53 puanı olduğunu düşünürsek 2 sinden birinin yerine ilk 4 e oynama şansımız var özellikle Trabzonspor'un fikstürüne bakıldığında bu olmaz gibi gözükmüyor tabi bizim bütün maçları kazanmamız dahilinde oluyor bu (Burasının Bursaspor Blogu olduğunu düşünürsek tabii ki 3te 3 yapacağız :) )

Trabzonspor'un yerine playoffa girdiğimizde rakiplerimiz Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş olacak puan olarakta ucu ucuna girdiğimiz için maksimum 3. sıraya çıkabiliriz diye düşünüyorum. 3. bitirdiğimizde UEFA ön elemelerinden 2 tur oynuyorsun. Bu durum herşeyin iyi gittiği düşünüldüğünde gerçekleşen bir olay bir de bıçağın diğer yüzü var, orta sahamızın üst düzey olmadığını biliyoruz, yaş ortalaması da çok yüksek olmadığı için kırılgan da bir yapımız var üst üste alınacak 2 playoff mağlubiyeti sonrası sudan çıkmış balık gibi çıkabiliriz playofftan 4. ve 5. nin oynayacağı maça ayrıca işin bir de Türkiye Kupası ayağı var. Playoff maçları oynanırken Ziraat Kupasında çeyrek finalden itibaren maçlar oynanacak, iç sahada kaybedeceğimiz bir Beşiktaş maçından sonra gerek tribünün gerekse takımının rakip kim olursa olsun Çeyrek Finale konsantre olması çok kolay olmayacaktır öyle ki bu sene bunu 2 kez yaşadık.

Türkiye Kupası bu sene için asıl hedef olmalı çünkü Kupayı alan takım direk playofftan başlıyor UEFA elemelerine yani 3.lükten daha prestijli Avrupa için ki 86 yılından bu yana almadığımız bu kupanın şehire katacağı havada bambaşka olacaktır.

Playofflarda medyanın istediğinin şampiyon olacağını düşünüyorum. O dönem Bursaspor biraz iyi gitse Kadıköy, İnönü, Telekom galibiyetleri olsa transfer olmayan oyuncumuz kalmayacağından eminim mesela "Cimbom'da Batalla sesleri", "Kocaman, Ozan için geliyor", "Kartal'da Almeida yerine Pinto" gibi başlıklar altında oyuncuların zihinlerine tecavüzler olacaktır muhakkak.

5-8 playoffu oynadığımızda durum daha başka olacak kadro kalitesi olarak birbirine yakın takımların mücadelesinde daha fazla "Camia" görüntüsü çizen takımın bu playoffu 5. bitireceğine inanıyorum. Bunun içinde Bursaspor en önemli aday tabi playoffa kaç puan ile gireceğimizde önemli. Bu maçlarda daha az yıpranacağımızı ön görüyorum ki bu Ziraat Kupası içinde avantaj, 4.-5. maçı içinde öyle.

Sözün özü ilk 4e girmek prestij anlamında daha güzel dursa da işin detayları bence Bursaspor'un aleyhinde olacak gibi. 5-8 Anadolu Playoffunu lider bitirmeyi hedef koyup, Ziraat Kupasında gidebileceğinin en ilerisine gidilmeli. Bakalım Cuma günü kura sonrası belki bu hedefler revize edilebilir ama şimdilik bu daha mantıklı gözüküyor bana ama hepsinden önce hedef hafta sonu Kadıköy'den 3 puan ile dönmek olmalı.

Kadıköy demişken o maçla ilgili de birkaç birşey yazalım. Bildiğiniz üzere Kadıköy de maçı sadece Bayanlar ve Çocuklar takip edilebilecek, renktaşlarımın büyük çoğunluğu bu duruma deplasman yapılamayacağı için üzülüyor ama bence Bursaspor için büyük avantaj oluşturuyor. Fenerbahçe, Kadıköy'de kötü futbol oynayacaksa bile taraftarının baskısıyla genel olarak şahane bir 30 dakika oynuyor ama bu maçta taraftarın anlamda katkı koymayacağını düşündüğüm için işimiz daha rahat olacak. Kondisyon olarakta Fenerbahçe son dönemde düşüş gösterirken bizim ivmemiz yukarı doğru yani maçın 60. dakikasına beraberlikle girebilirsek gecenin sonu Yalova'da bitebilir bizler için. Bakalım Ozan İpek'in durumu şüpheliymiş muhakkak formuz Gökhan Gönül karşısında fizikli bir Ozan olması Fenerbahçe'nin hücuma çıkmasını engelleyecektir ama Ozan'ın oynamaması durumunda da Hakan-Wedo ikilisinden sol kanat göreceğimizi düşünüyorum. Bakalım 1 puan da önemli ama Kadıköy'de 3 puanı özledik malum 1 sene ara verdik, Haydi Rastgele!

21 Mart 2012 Çarşamba

PFFF Dalavere Kurumu

Gün geçmiyor ki yeni bir gariplikle daha karşılaşmayalım. Bugün gazetelerde en  çok tepkiyi çeken haber PFDK'nın son saçmalığıydı. Kurul, Ankaragücü maçından dolayı Bursaspor'dan  savunma istemiş ve ceza kapıdaymış. Sebebi ise; ''Bu dünyada para büyük ihtiyaç'' ile  başlayan küfürlü (!) tezahüratın 160 saniyeyi aşmasıymış. Yok artık Ali Sami... diye gerçekten küfredesim var. 

Bu ülkede adaletsizliğin bu kadarını daha önce hiç görmemiştik. İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında ''Yeter Yıldırım Demirören Yeter'' tezahüratından ceza alan tribünlerimiz, şimdide içinde sadece argo olarak nitelendirilecek ''i.ne'' kelimesinin geçtiği bir tezahürattan dolayı küfürlü tezahürat cezasına maruz kalacak. 

Çok geçmişe dönmeye gerek yok 2 hafta önce Eskişehirspor deplasmanındaydı takımımız, orada söylenen tezahüratlardan sadece iki örnek vericem ''İ..ne Bursa kurtarsana kardeşini'' ,  ''İçimdeki Bursa aşkı bambaşka, ... taraftarınla çok yaşa''  

Bunlar benim youtube'dan iki tıkla hemen ulaştığım  mide bulandırıcı örnekler olsada daha da kötüsü PFDK'nın bu maç sonunda verdiği kararlardı.  Aynen aktarayım; 

ESKİŞEHİRSPOR Kulübünün, 11.03.2012 tarihinde oynanan ESKİŞEHİRSPOR - BURSASPOR Spor Toto Süper Lig müsabakasında, taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle takdiren 5.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına,
Aynı müsabakada ESKİŞEHİRSPOR Kulübünün, ambulans ve itfaiyenin seyircilerin alınmasından sonra stadyuma gelmesinden dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle takdiren 5.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına,
Aynı müsabakada ESKİŞEHİRSPOR Kulübü hakkında, çirkin ve kötü tezahürat nedeniyle sevk yapılmış ise de isnat olunan ihlalin unsurları oluşmadığından CEZA TAYİNİNE YER OLMADIĞINA,
Cezaların birleştirilmesi suretiyle ESKİŞEHİRSPOR Kulübünün, toplam 10.000.-TL PARA CEZASI ile cezalandırılmasına...


Alınan toplam ceza 10.000 TL, hemde 5.000 TL'si ambulans ve itfaiyenin stada geç gelmesinden dolayı. Şaka gibi değil mi ?  Maçta yakılan meşaleleri filan hiç katmıyorum hesaba veya diğer küfürlü tezahüratları. 

Standartsızlığın bu kadarına diyecek fazlada birşey yok. Önce 58.madde için yapılan Genel Kurul'da taraftarından-başkanına gösterilen dik duruş, ardından  TFF Başkanlık seçimlerinde Yıldırım Demirören'in adaylığına karşı BURSASPOR'UN TEK BAŞINA GÖSTERDİĞİ DİK DURUŞ ve ardından Bursaspor'u kurban etme çalışmaları.  

Hep bildiğimiz senaryolar... Yıldırım Demirören Federasyonu tüm kurulları ile birlikte topyekün Bursaspor camiasına bir diyet ödetme, ve pişman etme propagandası içinde.  Ama bilmedikleri şeylerde var.  Bu camia o kadar büyük ve güçlü ki her türlü oyunlarınızı 16 Mayıs 2010'da olduğu gibi yine bozup, tarihe adını yazdırmaya devam edecektir kimsenin şüphesi olmasın.

Bursasporumuz'un tertemiz şampiyonluğunun ertesinde ligde manipule edilmeyen maç bırakmayanlar ve bu pisliği örtbas etmek için başkan olanlar kendi pisliklerinde boğulmaya mahkumdurlar.

*Yazının fotoğrafında bulunan PFDK üyelerinin toplu fotoğrafı  protesto amaçlı ters eklenmiştir., bilgilerinize... :)

20 Mart 2012 Salı

Kazanan Her Zaman Haklıdır; O Kadar Da Değil!


Ankara bize yaramadı önce Ankaragücü ardından Bugsaş Spor maçlarında oynadığımız futbol Samsunspor, Karabükspor, İBB maçlarından sonra Bozkır gibi geldi halbuseki bu maçlar halı saha maçı olsaydı ve bu futbolcular alalade karşı karşıya gelmiş olsalar çok farklı futbol ve skorlarla bitmesi gereken maçlardı bunlar.

Maça klasik diyebileceğimiz bir kadroyla başladı Ertuğrul Sağlam genç diyebileceğimiz sadece Mehmet Sak vardı ki O da tercih değil zorunluluktu malum Ozan İpek'in hesabı Kadıköy'le dinlendirilmesi gerekiyor. Hedefi Ziraat Kupası gösteren bir takımın endişeye mahal bırakmayacak bir kadro ile sahaya çıkması anlaşılabilir birşey ama sahada oynayan oyuncuların bu işin ciddiyetine girmeyerek bizleri endişenin dibine sürüklemeleri kabullenilebilecek birşey değil. Hadi Ankaragücü'nde bu tip bir futbol oynamamış olsak belki bugün mazur görülebilirdi ama ligin en zayıf ekibine karşı 90. dakika da gülen bir takımın 2 klasman altında bir ligte oynayan bir takıma maçı uzatmalara götürmüş olması ondan da ziyade bu 90 dakikayı sadece tek 1 pozisyona girerek bitirmiş olması kabullenilecek bir durum değil.

Neden değil? Yanlış anlaşılmasın bu takım futbol oynayıp maçı kaybetseydi futbolun olağan durumlarını kabullenmek daha kolay ama işini gücünü bırakıp tribüne koşana, günün ortasında mesaisinden kaçamak yapıp Bursaspor taraftarına daha fazlasını vermek zorunda 5. Şampiyon Bursaspor. Öyle ya bu futbolu yayınlayan A Haber bundan sonraki turda maçımızı yayınlamasa birşey diyebilir misiniz? Benim maçı sonu yorumum 120 dakikamı ziyan olduğu yönündeydi o saatte yayında olan kadın programlarının bizim maçtan fazla rating aldığına bahse girerim. Yada bizim maçı saat 13.00'te oynatan TFF'ye diyebilecek birşey var mı? Prime Time denilen akşam kuşağını hak edecek bir futbol oynayacaksın ki istemeye yüzün olacak zaten sana karşı olan bir önyargı var.

Futbola gireyim diyorum ama takım girmedi ki ben gireyim. Sadece kısa kısa geçiş yapayım. *Pinto parmak ısırtmaya gelmeden önce "İlk Bonservis ödeyen Kulüp Bursaspor" propagandasını yapan Basın'a her golde mesaj göndermeye devam ediyor.
*Batalla çabalaya devam ediyor Fenerbahçe maçı öncesi sahada 120 dakika oynamaması gerekiyordu ama maalesef, koparamadık gitti.
*Ertuğrul Sağlam'ın sağlamcı oyun anlayaşına sözüm yok normal 75. dakikada da olsa 4-4-2 ye geçiş yapıyor berabere giden maçlarda ligin telafisi var diye bugün kıvrandım durdum Pinto-Bangura aynı anda sahada olsun diye ama bu riski almadığı için kendisini çok eleştiremiyorum öyle ya 1 ters top gelse, takım elense hesabı verecek kendisi o yüzden istediği sistemde oynatır bana göre ama 20. dakikalarda sarı kart gören N'Diaye'nin uzatmalarda dahi oynamasını eleştiriyorum çünkü N'Diaye sahada ruhuyla oynayan, fiziği yüzünden de savunma işinin kurnazlıklarını saklayamayan bir oyuncu 2. sarı kartı hep cebinde bu sebepten ki Bugsaş kontra atağa çıkarken Adem'in yokluğundan genelde o karşılıyor rakibi zaten Hakem bir pozisyonda es geçti de diyebiliriz 2. sarıyı. Kurallardan tam emin değilim ama Kadıköy'e onsuz çıkmak zorunda kalabilirdik. Dün A2 de oynatılmayan Barış Örücü yada Musa oynayabilirdi en azından 70 sonrasında.
*Turgay şuan takımın en formsuz oyuncusu, kararları ve hareketleri gün geçtikçe yavaşlıyor tamamen özgüvensizliğinin getirisi olarak bakıyorum bu duruma. 1 pozisyon önce düşünmediği Bangura'nın kıyağını da unutmasın. Üzerinde baskı bulunmasına rağmen kaleye vurmayıp Turgay'ı düşünmesi Bangura'nın net kıyağıdır Turgay'a. Bangura'nın da aldığı zamanı öyle yada böyle pozitife çeviriyor olması beni O'nun hakkında olumsuz düşünmemeye itiyor. Ya atıyor ya attırıyor dakika başına ligin en verimli oyunculardan biri olmaya devam ediyor.

Şimdilik bu kadar, kendimden beklemediğim derecede sert oldu bu yazı ama öyle bir hale soktu ki bugün takım beni haftasonu Fenerbahçe maçını izlemesem mi? Diye düşündürttü. Bakalım durulmam gerekiyor ama yenmek-yenilmek birşey değilde bu formayı giyen oyuncuların formanın ağırlığının farkına varmamaları beni üzüyor olay tamamen bundan ibaret. Saygılarımla!

Konsantrasyon patlaması Kadıköy'e...

Cumartesi - Salı olmak üzere 4 günde iki Ankara ekibi ile zorluk derecesi 'düşük' olması beklenen ancak beklendiği gibi olmayan iki maça çıktık. Neyse ki korkulan olmadı ve kayıpsız atlattık. Önce Ankaragücü'nü Pinto'nun son dakika golüyle yenip ligde 5.liğe çıktık. Ardından Bugsaşspor'u uzatmalarda Pinto ve Turgay ile bulduğumuz iki golle geçerek kupada çeyrek finale çıktık. Bu maçlarda dikkati çeken en önemli sorunumuz ''konsantrasyon eksikliği'' idi. Rakiplerimizden birisi kardeşimiz Ankaragücü seneye Bank Asya'da mücadele edecek, diğeri ise İkinci Lig B kategorisi takımı Bugsaşspor olunca haliyle futbolcu milleti maçın havasına adapte olmakta sıkıntı çekiyor.

Bu iki maçtada en önemli eksiğimiz konsantrasyondu. Maça baskılı başlayıp skor avantajını ele geçirdikten sonra oyunu kontrolünde tutmak varken biz iki maçtada zor yolu tercih ettik. Bu iki maçta yanımıza almayıp bir köşede biriktirdiğimiz konsantrasyonu cumartesi akşamı Kadıköy'de  ortaya çıkartıp maça daha fazla asılmalıyız.

Bugün Ertuğrul Hocamızın kadro seçimi aslında şaşırtmadı. Kupaya verdiği önemi ilk Şanlıurfa sınavındaki kadro ile gözler önüne seren Ertuğrul Hoca bugünde as kadroyu sahaya sürdü. Ancak Ankaragücü maçını  gerektiği kadar ciddiye almayan takım, ders almamış bir şekilde yine sahadaydı. Maça etkili başlayan Bugsaş ilk dakikalarda bir gol atabilseydi bize bu maçı 90 dakikanın sonunda galip kapatırdık muhtemelen. Ancak 5-8 play-off unu garantilemenin verdiği rahatlığın bu maça etki ettiğini düşünüyorum. Misal Bursaspor bu maça ligde 12.sırada ve play-off tan uzak bir konumda çıksaydı, Bugsaş'ı darmadağın edebilirdi.

Tabi ki kabahati sadece futbolcularda görmek yanlış olur. Yenikent Asaş Çayırında bırakın futbol oynamayı koyun bile otlamaz. İkinci yarıdaki bir pozisyonda son çizgide Hakan Aslantaş topa hareketlenmek için bir hamle yaptı ancak kramponu zemindeki toprağı söktü attı resmen. Hatta twitter'da Hasan (Bahar) yazmış o pozisyonun üstüne ''Hakan sahada patinaj yaptı'' diye.

Tüm olumsuzluklara rağmen uzatmalara taşınan maçta 93.dakikada Pinto ile öne geçmeyi başardık. Asisti genç wonderkid adayımız İsmail Haktan'ın yaptığının altını çizmeliyim. Hatta maç içerisinde İsmail'e ceza sahasında  yapılan hareketinde penaltı olduğunu düşünüyorum.  Maalesef hakem o pozisyonda faulu İsmail'in yaptığına hükmetti.

Pinto dedik, Şilili atmaya devam ediyor. Nazar değmesin 7 gole ulaştı Bursaspor forması altında. Maç esnasında twitter'da da yazmıştım; ''Bu gidişle İbrahim Yazıcı kongre salonuna bir elinde şampiyonluk kupası, bir elinde Sebastian Pinto ile gidicek''

Golden sonra takım biraz olsun rahatladı son dakikalarda da Bangura - Turgay iş birliği ile farkı ikiye çıkartıp maçı 2-0 kazanmasını başardık. Son gol aslında oldukça anlamlıydı. Pinto geldiğinden bu yana süre almakta zorlanan Bangura'nın ikinci 15'lik uzatmada oyuna girdiği maçta yakaladığı pozisyonda kaleyi düşünmeyip boşta olan Turgay'a topu yuvarlaması takdire şayandı.

Zor oldu ama kupada adımızı çeyrek finale yazdırmasını başardık.Umarım yine iyi bir kura çekmeyi başarırız. Artık hedef Kadıköy'de  puan/puanlar alma serisini devam ettirmek. Ankaragücü ve Bugsaşspor maçlarında kullanmayıp yedeklediğimiz konsantrasyonla ben en kötü bir puanı çıkartacağımızı düşünüyorum. Allah yardımcımız olsun şimdiden, zaferle döneriz umarım.

18 Mart 2012 Pazar

Kardeşe Veda

Sezonun en zor maçlarından bir tanesine çıktık dün akşam saatlerinde. Karşında ligin sonuna demir atan kardeşin Ankaragücü. Durum ortada; aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık olayı…

Küme düşmeyi yıllar önce yaşayan birisi olarak çok zor bir duygu olduğunu açıkça söyleyebilirim. Ama bu durum daha zor, çünkü Ankaragücü sahadan ziyade önce masada kaybetti maçlarını. Bir takım küme düşebilir bunlar olabilen şeyler lakin böyle değil, böyle olmamalı…

Maça biraz değinecek olursak açıkçası ne tribünlerin, ne de sahada mücadele veren futbolcuların hiç birinde maç havası yoktu. Bu Ankaragücü maçında olağan bir durum ama tribünlerdeki kardeşlik sahaya yansıması bana pek anlamlı gelmiyor.

Erken gelen golden sonra tribünlerden yükselen Ankaragücü tezahüratını, Allah’tan Pinto üstüne alındı da oyundan düşmedi, zaten Pinto ile beraber sahada elinden geleni yapan diğer isimse Batallaydı.

Golden sonra farkı arttırabilecek pozisyonlarda yakaladık ama değerlendiremedik. Derken Ozan tam önümüzde yere yatıverdi,

neyse ki bugün sevindirici haber geldi. Fenerbahçe maçına yetişebilecekmiş. Ozan’a kenarda tedavi yapıladursun bizde yeterince maça hazırlanmadığımızdan dolayı golü yiyip eşit duruma getirelim maçı.

Golü yedikten sonra tribünlerden tekrar yükselen Ankaragücü tezahüratına futbolcularımızda uydu ve onlarda uyumaya başladı. Cılız şekilde yüklenmeler, sürekli top çevirmeler ve gol gelmeyen her dakikada Ankaragüçlü futbolcuların direnci ve puan kazanma isteği artmaya başladı. Malum kendilerine tribünlerden destekte var, daha ne olsun?

Ankaragücü’nü gerçekten severim, bana üniversite yıllarımda kazandırdığı çok güzel bir dostluk vardır. Gollerden sonra Ankaragücü diye bağırılmasına da bir şekilde anlam veririm lakin son dakikalarda öne geçemememizden kaynaklanan durumdan doğan homurtular nedir? Kendimizle çok çelişiyoruz dostlar.

Birde Ankaragücü’nün genç topçularına değinecek olursak, amatör ruhla mücadele ediyorlar. Hatta önümüzden bir ara taç kullanmak için gelen Veli’ye tribünlerden bağırılmasına kayıtsız kalmadı ve tribünden gelen sese kulak vermesi ne kadar amatör olduğunun göstergesiydi. Artık kendilerini göstermekten başka yapacak bir şeyleri kalmamış ve çocuklarda ona göre mücadele ediyorlar. Umarım birilerine kendimi gösteririm mantığı hakim. Fakat o yere yatmalara anlam yüklemek mümkün değil. Bu arada maçın 2.yarısında ambulansla hastaneye kaldırılan Aydın’a geçmiş olsun diyelim.

Kardeş inşallah toparlanıp en yakın zamanda Süper Lig’e geri dönerler. Taraftarı olmayan kulüpleri, deplasman nedir bilmeyen tribünleri gördükten sonra; Ankaragücü’nün düşmesine, Göztepe’nin ve sevmesem de Karşıyaka’nın çıkamamasına gerçekten üzülüyorum.

Her şeye rağmen kazanmak güzeldi. Ligde bu hafta itibari ile 5. sıradayız, belki de haftaya ilk 4 playoff’ u için mücadele vereceğiz. Neden olmasın…

Önümüzde bir diğer hedef olan Türkiye Kupası var. Umarım bu maçtan sonra, rakibimiz olan Bugsaş’ı hafife almamak gerektiğini görmüştür oyuncularımız.

Konsantrasyon-suzluk


Gün itibariyle ligin 5. sırasındayız bugün lig bitse 5. sırasında değiliz ama lig devam ettiği için 5. sıradayız böylesine karmakarışık bir ligimiz var işte birde bunun Playoffu var yani Süper Ligi takip ediyorsan cebirin, algoritman iyi olacak arkadaş öyle herkesin harcı değil burası.

Bu sıraya Ankaragücü galibiyetiyle geldik, geldik ama nasıl geldik? Yine ecel terleri dökerek. Kağıt üzerinde ligin en kolay maçı Ankaragücü maçları zira Ankaragücü ligten düşmeyi garantiledi, 11 puanı var ve bu 11den 1 ini bizden aldı. Kağıt üzerinde en kolay ama hazırlanış olarakta en zor maç kimsenin puan kaybını tahmin etmediği maçlar oluyor zaten birçok takımda maç içinde gösterdiği 5-10 dakikalık patlamalarla mağlup ediyor Ankaragücü'nü çünkü 5-10 dakika işi ciddiye aldığında kalite farkı hemen ortaya çıkıveriyor Ankaragücü'ne karşı herhangi bir takım için. Bu konsantre olma zorluğu yetmez gibi Bursa'da Bursaspor-Ankaragücü maçlarını oynamak 1 kat daha zor oluyor konsantre açısından maç öncesi tribüne çağırılan 2 takım oyuncuları, atılan gol sonrası "Ankaragücü" tezahuratı, yenilen golden sonra olduğu gibi. Bugün Bursaspor'da aynı diğer 16 takım gibi başladı maça. İlk 10 dakika da maçı koparma gayreti içerisinde gözüküyordu belki kart sınırındaki Batalla ve Ozan İpek dinlendirelecekti maçın 2. yarısında. Bu düşünceyle çok hızlı başladı maça, Ankaragücü'nün her topu duvardan döner gibi dönüyordu ki 4. dakikada Pinto 1-0 öne geçirdi takımı. Gol tribünleri Ankaragücü Leyhine ateşledi konsantrasyon azaldı, Ozan İpek sakatlandı oyun durdu, konsantrasyon azaldı hemen akabinde İshak'ın golü geldi ve yine Ankaragücü tezahuratı konsantrasyon darmaduman oldu.

Golden sonra tribünlerden Bursaspor leyhine olgun hiç ses yükselmedi desem yeridir, Kardeş Ankaragücü hatrına bu maç böyle geçildi herhalde sonuçta Sestak ve Adem transferinde gerilen kardeşlik bağlarına bugünde eğlenir bir görüntü vererek daha çok zarar vermek istenmemiş olabilir ama bu tip ortamlar oluştuğunda da takımın havasının bozulduğunu düşünüyorum ben. Keşke 90-120 dakika takıma kardeşliği sahadan uzak tutabilsek, futbol adına kayıp dakikalar yaşanıyor bu dönemlerde.

1-1 den sonra Pinto ile girilen net pozisyonlar vardı değerlendiremediğimiz belki o kolay pozisyonlardan birinde gol yapabilse yada daha müsait pozisyonda olan Sestak'ı görebilse maç yine kopacaktı ama bir türlü öne geçemedik maç boyunca oyun böyle sürdükçe Ankaragücü 11 kişi savunmaya gömüldükçe gömüldü Bursaspor'da da standartını bile yakalayamayan Batalla ve N'Diaye olunca bu düğüm çözülemedi buna 60. dakikadan sonra yatıp kalkmayan Ankaragüçlü oyuncular eklenince azap büyüdükçe büyüdü ve iş duran toplara kaldı. Duran toplarda bile standartımızı yakalayamadığımızı da söylemek gerekiyor, Wederson'un harcadığı en az 2-3 serbest vuruş izledik ki 90. dakika da Batalla net kesti, Stepanov yüklendi, Pinto takip etti. Kendinin ve takımın 2. golünü attı yine takip golü olduğunu söylemek gerekiyor. Geçenlerde de yazmıştım kendisi için "Ekmeğini taştan çıkaran adam Sebastian Pinto" diye. Karabük maçı ve bu maçta attığı goller bu tanımın 1 e 1 karşılığı oluyor.

Genel olarak bugün kimseyi beğendiğimi söyleyemem öne çıkan en önemli isim tabii ki Pinto'ydu. Onun yanı sıra dikkat çeken 2 oyuncu daha vardı bence olumlu anlamda 1.si sakatlanan Ozan İpek'in yerine giren Mehmet Sak. Oynasa sanki birşeyler olacakmış hissi veriyor özgüvenini gördükçe ama fizik yetersizliğini gördükçe de "Zor" deyiveriyor insan. Diğeri de Musa'nın yerine giren Barış Örücü. Fizik olarak geçer not aldığı kesin, topla alışverişi de gayet yerindeydi bugün. 92 doğumlu bu arkadaş beni heyecanlandıyor ama onun da yaşının 20 olduğunu aslında genç olmadığını da eklemek gerekiyor. Haftaiçi Scott Carson'un Ada'ya dönmesiyle ilgili haberleri okuduk. Blogumuzun yazarlarından biri olan İbrahim kardeşim de "Scott Carson gidebilir bence Yavuz Özkan da iyi" minvalinde bir yorum yapmıştı bu haberin üzerine acaba aynı duyguları taşıyor mu merak ediyorum. Hafif sakatlığı yüzünden oynamayan Carson'un yerine kaleyi devralan Yavuz Özkan'ın yediği goldeki pozisyon alışı, topu oyuna sokmadaki başarızlığı ve umursamazlığı beni çok şaşırttı açıkçası. Scott Carson'un oyuna karşı ciddiyetini gördükçe Yavuz'un bu salık görüntüsünün iç yüzünü merak ettiğimi söyleyebilirim.

Neyse daha fazla uzatmadan bağlayayım, ligin bitimine 3 hafta kala 46 puan ile 5. sıradayız ama burada yalnız değiliz. Önümüzdeki 3 resmi maçta deplasmanda olacak yani "Bursaspor'a yol yakışır"diyeceğiz önce Bugsaş maçı ardından Kadıköy deplasmanı. Bugün yanından yakınından geçmediğimizi konsatrasyona fazla fazla ihtiyaç duyduğumuz haftalara giriyoruz ligin sonunda. 2 haftadır görece düşüş gösteren Bursaspor için tekrardan yükseliş gösterme zamanı. Haydi Rastgele!

16 Mart 2012 Cuma

Son düzlük! Her yol Avrupa...

Spor Toto Süper Lig’de 2011-2012 sezonunun artık son düzlüğündeyiz. Bitime 4 hafta kala 43 puanda ve 7.sırada bulunuyoruz. Dördüncü  sıradaki Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün 7, beşinci sıradaki Eskişehirspor ‘un ise  2 puan gerisindeyiz. Tabii altımızda bulunan 43 puanlı Sivasspor ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u da unutmayalım.

Play-Off potasındaki takımların son 4 haftalık fikstürünü yazıp, biraz tahmin yapalım;

Beşiktaş (50) :  Manisaspor, İBB (D), Samsunspor, Karabükspor (D)
Eskişehirspor (45)  : Antalyaspor (D), Gaziantepspor, Kayserispor (D), Mersin İdman Yurdu
Gençlerbirliği (44) : Trabzonspor,  Orduspor (D), Manisaspor, İBB (D)
Bursaspor (43) : Ankaragücü, Fenerbahçe (D), Antalyaspor (D), Gaziantepspor
Sivasspor  (43) : Orduspor, Manisaspor (D), İBB, Samsunspor (D)
İBB (43) : Mersin İdman Yurdu (D), Beşiktaş, Sivasspor (D), Gençlerbirliği

Beşiktaş’ın 4.lük için büyük bir avantajı olsa da, bu sıralar devam eden tepetaklak performansları şampiyonluk  play-off’una sürpriz bir takım sokabilir. İçerde oynayacakları Manisaspor ve (32.haftaya kadar direnirse) Samsunspor Bank Asya’nın en önemli adayı konumunda ve şiddetle puan almak isteyen takımlar. Deplasmanda oynayacakları Belediye ve Karabük maçlarında da ev sahibi takımların muhteşem iç saha performanslarına dikkat çekmek gerek. Tabi bu normal şartlarda gerçekleşme ihtimali olan bir sürpriz. Bu sürprizin Federasyon ve yayıncı kuruluşun hiç hoşuna gitmeyeceği aşikar o yüzden ona pek ihtimal vermeden Avrupa Ligi play-off’una geçelim.

Fikstürde de görüldüğü üzere kilit takım; İstanbul Büyükşehir Belediyespor. Sıradan başlayalım;

Eskişehirspor’un  dış sahadaki Antalya ve Kayseri maçlarından galibiyet çıkartacağına pek ihtimal vermiyorum. İç sahadaki Antep ve Mersin maçlarının mutlak favorisiler. Tahminim sezonu maksimum 52 puanda sonlandırırlar.

Gençlerbirliği ise rakiplerimiz arasında en kötü fikstüre sahip takım olarak dikkat çekiyor. İç sahada bugün Trabzon’u konuk edecekler galibiyet çıkarmaları zor gözüküyor. Ordu ve İBB gibi ilk 8 hedefi kovalayan takımlarla deplasmanda oynayacaklar. Birde iç sahada 33.hafta Manisaspor maçları var onunda zorluk derecesini Manisa’nın küme düşme durumu belirleyecektir. Tahminim Başkent temsilcisi lig sonunda 50 puanı aşamaz.

Veeee Bursaspor :) Sıralamaya göre yorumlayalım dedik yanlış anlaşılmasın. Yarın ki 3 puan cepte diyebiliriz. Ardından çok kritik bir Kadıköy deplasmanı. Açıkçası boş döneceğimizi düşünmüyorum. Biz Ankaragücü ve Bugsaşspor ile oynarken Fenerbahçe bu dönemde Galatasaray ve Samsunspor ile oynayacak. Bu durumun bizim direncimizi daha da arttıracağını düşünüyorum. Ardından Antalyaspor deplasmanı. Muhtemelen bizden bir hafta önce Ankaragücü’nü yenen Antalyaspor ligde kalır ve hedefi olan Bursaspor bu maçı alır ve yine son hafta evimizde Gaziantep’i geçerek ligi en kötü 52-53 puanda bitireceğimizi düşünüyorum.

Sivasspor’un da ilk 8 akibetini belirleyecek olan maç Manisa deplasmanı olacaktır. Manisa üst üste Beşiktaş ve Sivas’a yenilmesi halinde Bank Asya’ya ‘merhaba’ der.

Hedefte sapma olmazsa ligi 5.bitirmemiz pekte zor değil. Biraz kehanetlerle devam edelim yazıya. Bu durumda rakibimiz ligi 8.sırada bitiren takım olacaktır. Bununda Sivas mı yoksa İBB mi yoksa alttan sürpriz bir takım mı olacağını zaman gösterecek. Şahsi tercihim kesinlikle Sivasspor olsun, ligde iki maçtada kaybettiğimiz Sivas’a futbolcuların daha bi hırsla motive olacağını  ve eleyeceğini düşünüyorum. Avrupa Ligi grubunun 1.liği için ise rakip Eskişehir-Gençlerbirliği eşleşmesinin kazananı olacaktır. Denk güçteki iki takımdan kazanan Gençlerbirliği olur bana göre. Ve Play-off şampiyonluk grubunun 4.sü olacak olan Beşiktaş’ın rakibini Bursaspor-Gençlerbirliği finali belirler. Bu sezon iki maçtada Gençlerbirliği’ne inanılmaz üstün oynadık Ankara’da son 10 dakikada yediğimiz gollerle puan bıraksakta hedefe yürüyen bir Bursaspor, Beşiktaş’ın rakibi olur.

UEFA Avrupa Ligi’ne gitmek için final maçı Beşiktaş  ile, şimdiden heyecan bastı :)  Hem bu sezon kaybedilen iki maçın hesabının kapatılması hem de rakibi Avrupa Kupaları’nın dışında bırakarak sportif  darbenin yanı sıra maddi bir darbede vurmak oldukça işimize gelecektir. (Hoş Beşiktaş bizi geçse dahi mali kriterler onları Avrupa’dan men edebilir, yazdığım senaryo gerçekleşirse böyle bir durumda hak finali oynayan takıma geçer herhalde. Neyse bekleyip görelim)

Avrupa yolu için bir de Türkiye Kupası yolu var elbette. Rakip Bugsaşspor, ne kadar saygı göstermeliyiz desekte çeyrek finale yükseldik bence. Bizle beraber çeyrek finale gelecek takımlar muhtemelen Galatasaray,Trabzon, Karabükspor, Eskişehir, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Kayserispor olur. Hedefe yürümek istiyorsak artık rakip gözetmeden iyi oynayıp kazanmamız lazım ve ben bu kupayı oldukça ciddiye aldığımızı düşünerek en kötü bir final oynama başarısı bekliyorum.

Yolumuz açık olsun, yazıda kullandığım resimler UEFA'yı kaçırdığımız 2008-2009 sezonuna ait umarım ters etki yapmaz bu totem :)

14 Mart 2012 Çarşamba

Son 4’e Girerken


Son dört haftaya girerken ligde sezon sonu neler olacağı merak konusu. Sezon başı çıkarılan playoff statüsünden sonra hem şampiyonluk grubu, hem Avrupa ligi grubunda kimlerin olacağı belirsizliğini korumaya devam ediyor. Aslında playofftan ziyade beni küme düşme hattında oynanacak olan karşılaşmalar daha çok cezbediyor. Orada gerçekten neler olacağı tam bir muamma...

Şu ana kadar ligde kesinleşen Ankaragücü’nün küme düşmesi. Lige damga vuran en önemli olaylardan biri bu olay. Bir takım küme düşebilir tabiki de ama bu şekilde değil, Ankaragücü kesinlikle sahada değil masalarda küme düştü, 102 yıllık koca bir camiaya bu hiç yakışmadı. Umarım kardeş takımımız en yakın zamanda küllerinden doğrulur tıpkı bizim gibi...

Bu haftaki eskişehir beraberliğinden sonra dillendirmek istemesemde ilk 4 playoff şansımızı epey bir zora soktuk lakin eskişehirden 3 puan ile dönebilseydik şu anda ilk 4 için konuşuyor olabilirdik. Şayet kazansaydık 3.takım ile 7, 4.takım ile 5 puan kalıyordu aramızda. Kazanılan maç başına 3 puan verilen bir spor dalında aradaki farkta kapanmayacak cinsten olmayacaktı ama şuda bir gerçek ki Bursasporumuz bu yıl ‘kırılma’ diye adlandırılan maçlardan sadece kendi sahamızda oynadığımız İ.B.B. maçınından galip ayrılabildi. Diğer tüm maçlarda sonuç bizim için olumlu olmamıştı.

Ligde şu anda 43 puanla 7. sırada bulunuyoruz. Önümüzde Eskişehir(45), Gençlerbirliği(44); arka sıralarımızda ise Sivasspor ve İ.B.B. ile 43’er puanımız bulunuyor. Ligin bitimine dört hafta kala puan durumuna baktığımızda Şampiyonluk grubunda da olma şansımız varken ligi Nisan ayında bitirme ihtimalimizde yok değil.

Ben uzun zamandır bu kadar belirsiz bir lig yaşadığımızı hatırlamıyorum. En azından kimin nerelerde olduğu belli olurdu. Şu anda baktığımız zaman 10.sırada bulunan Orduspor’un 39 puanı olmasına karşılık küme düşme ihtimalide yok değil. Puanlar o denli yakınki birbirine her maç ayrı bir final havası niteliği taşıyor.

Hedefimizin playoffların bir tanesinde mücadele etmek ve Türkiye Kupasını kazanmak olduğunu düşünürsek, rakiplerimizin ise Avrupa Ligi playoff grubu için mücadele eden takımlar olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca kalan maçlarına göz atacak olursak;

45 puan ile 5. sırada bulunan Eskişehirspor son maçında bizimle 1 puanı paylaşıp en azından aradaki puan farkını korumuş oldu. Kalan maçlarında ise Antalya(d), Gaziantep, Kayseri(d), M.İ.Y. ile mücadele edecek.

44 puan ile 6. sırada bulunan Gençlerbirliği son 4 haftada; Trabzon, Ordu(d), Manisa, İ.B.B.(d) ile karşılacak.

43 puan ile 7. sırada bulunan Bursasporumuz, , şayet son eskişehir maçından galibiyet ile ayrılsaydık şu anda 45 puanla 5.sırada olacaktık. Kendi kalemize gol attığımız bir deplasman maçından en azından boynumuz bükük ayrılmadık ve puan farkını koruyabildik. Kalan maçlarımızda ise Ankaragücü, Fener deplasmanı hemen ardından Antalya deplasmanı ve kendi sahamızda ligin son maçında Gaziantep’i konuk edeceğiz.

43 puan ile 8. sırada bulunan ve ligin kaderini belirleyecek takım ise Sivasspor olarak göze çarpıyor. Hem avrupa playoff’unu hemde küme düşme mücadelesi veren takımlarla mücadele edecek yiğidolar. Son 4 haftada Ordu, Manisa(d), İ.B.B., Samsun(d) ile oynayıp ligi tamamlayacaklar.

Diğer bir 43 puanlı takım İ.B.B. ise 9.sırada bulunuyor kalan maçlarında M.İ.Y.(d), bjk, Sivas(d), Gençlerbirliği ile mücadele edip sezonu tamamlayacaklar.

Yazımızın başlarında da belirttiğimiz gibi hangi takımın ne olacağı belirsizliğini korumaya devam ediyor. Güzel bir seri yakalayan, defansını sağlam tutup maçlarından puan ya da puanlar çıkaracak takımlar puandan çok daha fazla şey kazanacaklar. Kısaca diğer takımlara değinecek olursak;

69 puan ile lider Galatasaray playoffu garantileyen ilk takım olmuştu.

60 puanlı Fenerbahçe playoffu garantiliyen diğer takım.

52 puanlı Trabzonspor’un lider ile arasındaki puan farkı 17, 5.sıradaki Eskişehir ile arasında 7 puan fark bulunuyor.

50 puanlı beşiktaş 4.sırada Avrupa grubu ile arasında 5 puan fark bulunuyor.

39 puanlı Orduspor ise 10.sırada bulunuyor.

39 puanlı bir diğer takım ise 11.sırada bulunan M.İ.Y.

12. Kayseri’nin puanı ise 37.

37 puanlı bir diğer takım Karabük ise 13.sırada.

14.sırada bulunan Gaziantep’in puanı 36 küme düşme potasının sadece 4 puan üstünde.

15. Antalyaspor ise 35 puanla küme düşme potasından 3 puan uzakta.

Kümede kalma mücadelesi veren takımlardan,

16. Manisaspor puanı 32.

17. Samsunspor puanı 30.

Ankaragücü ise 11 puanla 18.sırada...

Son 4 haftaya girerken kabataslak ligin görüntüsü bu şekilde. İlk 8'den ziyade son 8’in mücadelesi daha çekişmeli olacak. Hiç bir maç kolay değil...

Bursasporumuz içinse playoff grubundan ziyade hedefimizi Ziraat Türkiye Kupasında kalan dört maçı almak olarak belirleyelim. Böylelikle hem Avrupa’ya en kestirme yoldan gidelim hemde uzun zamandır hasret olunan Türkiye Kupasını kazanalım. Playoff maçlarını da formaliteden oynayalım.

12 Mart 2012 Pazartesi

İş Kazası


Açık söylemek gerekirse Eskişehirspor maçının bu kadar zor olacağını düşünmüyordum, Ankaragücü ve Fenerbahçe maçında izlediğim Eskişehirspor'un bize karşı daha yüksek dirençle oynayabileceğini düşünmüyordum lakin maçın genel hakimi Eskişehirspor gibi gözüküyordu.

Maça Karabük maçının 11 iyle başladı Ertuğrul Sağlam, Basser'in yerine sağ bekte Hakan Aslantaş görev alıyordu Erkan Zengin'in karşısında Basser'e de bir parantez açmadan geçmeyeyim. Basser gelmeden önce yeteneklerinden ziyade istikrarının altını çizmiştim ama biz O'ndan şimdiye kadar benim beklediğim devamlılığı alamadık. Önce Afrika Kupası Elemeleri için gittiği milli takımdan sakat döndü, ardından Afrika Kupası'nda yine yoktu ve yine hazırlık maçından sakat döndü. Bu sene onun için yoğun bir sene olduğu söylenebilir ve bunun ceremesini Bursaspor çekti,çekiyor maalesef.

Oyun anlamında Bursaspor benim beklediğim gibiydi 20*25 dakika kadar oyunu tutmasını bekliyordum ama Eskişehirspor beklediğimden 1 tık yukarıdaydı böyle olunca da bu 20*25 dakika 30*35 dakikaya kadar çıktı. Özellikle ligin benim için en değerli oyuncusu Alper Potuk'un performansı, topla becerisi hatta bu becerisine biraz daha tecrübe katabilseydi Eskişehirspor'un onun mimarlığını yaptığı pozisyonlarda gol bulması içten bile değildi. Erkan Zengin'de topla hareketli olunca savunmamızın pozisyon alışında defalarca hata oldu ve Wederson'un savunduğu kanattan net ataklar buldu Eskişehirspor. Öyle ki bir pozisyonda Veysel öyle vurdu ki topa kalede de İngiliz kaleci "Scott Carson" olunca "İşte Premier Lig Bu!" dedim içimden ama pozisyonun tekrarında Veysel'e pası veren Serdar'ın ofsayt olduğunu gördüm. Sarı çizgi yok ama ben öyle gördüm pozisyonu tekrar izleyin. Bu dakikaya kadar iki cılız şut ve Diego'nun çataldan dönen bir frikiği vardı ama buna rağmen ilk yarıda etkisiz gözüken Bursaspor'un Ozan İpek ile daha net bir gol kaçırdığını söylemek mümkün. Yani Bursaspor orta sahada Eskişehirspor'u bozamadı ama savunma olarak daha diri durdu ilk yarıda ve Ozan'ın ayağından da daha net bir pozisyon kaçırdı.

İkinci yarıya ilk yarının yok isimlerinden Adem-Musa değişikliği ile başladı Ertuğrul Sağlam ki altını çizmek lazım artık oyuna müdahele etme konusunda daha aceleci davranıyor Hoca. Musa'nın oyuna girmesi birçoğumuz için umut vaad eden hareket olarak gözükse de daha 2. yarının başında Kaptan'ın kendi kalesine attığı gol ile bütün oyun planları bozuldu. Maç kadrosunu gördüğümde Ömer Erdoğan'ı stoperde gördüğümde şöyle yorumlamıştım. "2-3 haftadır takım iyilerinden ve bugün ligin en golcü stoperi, duran toplarda tehlike arz eden Diego'yu tutmak için biçilmiş kaftan" Ama futbolun cilvesi Diego ile boğuşurken kendi kalesine net bir gol attı.

Golden sonra üzerimizde ki baskı kalktı sanki Musa biraz daha dikine oynadı her ne kadar yeterli olmasa da bu bile takıma ivme kazandırdı. Mesela Musa'nın kattığı ivmeye diğer bir yok isim Sestak'ta katkı koyabilseydi Erkan Zengin ve Dede'nin bu kadar hücuma katkı koyması engellenebilirdi hem de yine sadece Ozan'ın kanadına bakmazdık ki Sestak etkisiz olunca alan daraltılacak tek yer sol kanadımız oluyor orada da Ozan birebir adam eksiltmede yetersiz olduğu için istediğimiz hücum varyasyonlarını sergileyemiyoruz. Bir müdahele de Sestak'a ivme kazandırmak için geldi Ertuğrul Hoca'dan Hakan-Basser değişikliğiyle ki gol de bu değişiklikten sonra geldi. Sestak ilk defa bir kanat oyuncusu gibi ortaladı belki ve Pinto'nun beraberliği getiren golü geldi ki bu O'nun 4. golü oldu.

İkinci yarıda akılda kalan 2 golün dışında Ömer Erdoğan'ın 2. golü bulmasını engelleyen Carson vardı. Gerçekten çok kıymetli bir kaleci Scott Carson Euro 2012 yaklaştıkça bir ürperme alıyor içimi. Ve İbrahim Öztürk'ün kafayla dokunuşunu çıkaran genç kaleci Kayacan vardı. Maçın hakemine gelince de genel olarak iyi bir görüntü çizdi gibi gözükse de genel olarak ev sahibi ekibin faydasına düdükler çaldığı söylenebilir. Mesela Pinto'nun sol çizgi de Ediz'i geçip, kıskaca alınıp düşürülmesine nasıl kart çıkarmaz bunu hala anlamış değilim. Hem net bir pozisyonu kesti hem de kıskaç yaptı ama karar devamdı. Ve yine aynı pozisyonun devamında kullanılan serbest vuruşta Ömer Erdoğan'a sarılan Eskişehirspor oyuncusuna rağmen karar devam oldu. Sağolsun Lig Tv bu pozisyonların çok üstünde durmadığı için özet görüntülere koymamış ikisini de daha detaylı değerlendirme yapamıyoruz ama dikkatlice bir bakın bu pozisyonlara olurda denk gelirseniz.

Sonuç olarak 8. girdiğimiz haftayı 7. bitirme şansı taşıyoruz bu yazının yazıldığı saatlerde zira daha Trabzonspor-Sivasspor maçı oynanmadı ve Sivasspor ile aynı puandayız. Eskişehirspor deplasmanında 1 puan bence iyi sonuç bu maç muhtemel bir playoff maçının da provası niteliğinde oldu mesela playoffta oynadığımız maçtan da bu skor ile dönsek ben şahsen kar olarak görmem zira Şampiyon olduğumuz sene dahil Eskişehir deplasmanında 3 puan ile dönemedik bizim için zor, iyi hazırlanılan bir deplasman Eskişehir.

Haftaya Ankaragücü maçı var;muhtemel 3 puan uzak gözükmüyor ama rehavet yapmamak lazım zira şuana kadar Ankaragücü'nün gol yemediği 3 maçtan biri bizim maçtı. Başlığa da İş Kazası dedim zira gerek Ömer Erdoğan'ın kendi kalesine gol atmış olması gerekte 4 maç galibiyet üzerine bu beraberliği böyle yorumlattı tabi bir şartla bunun kaza olduğunun ispatını Kadıköy deplasmanda yapmak üzere. Haftaya Ankaragücü maçı var; Batalla kart sınırında maça dair altı çizilecek en önemli nokta bu herhalde.


Son olarak Eskişehirspor'un açtığı pankartı 2 pankartı "ES" geçmeyelim.İlki daha çok kendi başkanları Halil Ünal'a gönderme amaçlı açılan "Dik Duruş İbrahim Yazıcı" pankartı. Başkan'ın duruşunun Anadolu'nun önemli camialarından birinden onay görmesi bizim gururumuzu daha çok okşuyor diğeri de Sporda Şiddet Yasası'na karşı açılan "Troll" pankartı "Meşale yakmamız engellenemez" alt başlığı altında. İnşallah kimsenin başına birşey gelmez o pankart ve meşaleler sebebiyle.

5 Mart 2012 Pazartesi

Ceza Bunun Neresinde?



Ülkemizde futbolda karışık günler geçirdiğimiz bu yılda, eski federasyonun belki de olumlu sayılabilecek tek hamlesiydi, seyircisiz maçlarda tribünlerin kapılarını bayan taraftarlara açılması kararı.

Bu yıl şu ana ikinci defa bu cezaya maruz kaldık Bursaspor olarak ve ilk sınavından başarı ile alınları ak, başları dik biçimde çıkan bayan ve çocuklarımız; dünkü oynanan mücadeleden de başarı ile ayrılıp bunun haklı gururunu da yaşamaya başladılar ve hala da yaşıyorlar.

Saat 13.00 sularında evden dışarı adımımı attım ve kutsal mabede doğru yola çıktım. Bir kaç tane bilet lazımdı bizimkilere onları halledeyim derken birden elimde bir sürü bilet oluverdi, maç saatine kadar o biletleri dağıtabilmekte bana ayrı bir huzur verdi. Biraz maç öncesine değinmek gerekirse Galatasaray ile oynanan ilk maçta tribüne gelemeyen çoğu bayan bu maçta yerini erkenden almıştı. Yüzlerinde o heyecanı görmek, o ifadelere ve telaşa tanık olmak gerçekten çok güzeldi. Maçta olan diyaloglar ise tabiri caizse fıkra türünden, belki bir yazıda bahsederim o diyaloglara :)

Fakat her şey güllük gülistanlıkta değildi... biletlerin bedelsiz olmasından kaynaklanan ve gereğinden fazla bilet alınmasından doğan fazla bilet skandalı. Buna bir çözüm üretmek gerek. Tribünleri her şekilde dolduruyor bayanlarımız. Üstlerine düşen vazifenin farkına varıp gereken sorumlulukla hareket edip en güzel bir biçimde görevlerini yerine getiriyorlar. Bu yüzden tribünlerin dolmaması gibi bir sorun ortada da kalmamış oluyor, bu yüzdendir ki bilet olayına bir çözüm üretilmesi gerekiyor(Umarım böyle bir ceza almayızda, böyle bir konuyuda konuşmak zorunda kalmayız).

Bu maçta da gördük ki bize seyircisiz ceza aslında ceza değil. Şayet ceza bu ise ben ödülü çok merak ediyorum. Tribünler ağzına kadar tıklım tıklım dolu, istisnasız herkesin elinde atkısı, hiç azımsanmayacak kadar formalı bayan ya da çocuk, yani sözün özü bu bize ceza değil. Bundan sonra bize böyle bir ceza vereceklerinide açıkçası sanmıyorum.

Tribünleri bırakıp maça dönecek olursak, ligde bir belalı rakibimizi daha geride bıraktık. Geçen sene süper lige adım atan Karabük ile ilk maçımızı kendi evimizde Turgay’ın iki golü ile 2-2, deplasmanda Miller’ın hala hafızalarda tazeliğini koruyan o muhteşem vuruşu ile 1-1 berabere bitirmiştik. Bu yıl deplasmanda 3-1 mağlubiyetle ayrıldık Karabük’ten. Ertuğrul Hoca’nın ligde galip gelemediği iki Karadeniz ekibinden bir tanesi olan Karabük’e ilk galibiyetimizi bayanlarımızın önünde elde etmiş olduk.

Maç içinde Carson, Ozan, Ndiaye, Sestak, Batalla, Pinto göze çarpan isimlerdi. Maçın başında Cernat’ın vuruşunu çıkaran Carson maçın kırılma anını yaşatmış oldu bizlere. Batalla’nın oyun zekası bize tekrar futbol nasıl bir oyundur sorusunun cevabını da vermiş oldu. Biz Batalla için ‘cüce, bücür, minik’ ifadelerini kullandıkça, Batalla zıplamadan kafa golleri atmaya devam ediyor, adeta bize nazire yaparcasına... Ndiaye nin ofansif katkı koyması ile takım şahlanmaya başladı adeta, burada Adem’i es geçmemek lazım. O da elinden geleni fazlasıyla yapıyor tabiki. Ozan Manisa’da kesik yediğinden beri formu giderek artış göstermeye başlıyor ki bizde Ozan’dan bu arzusunu, hırsını, mücadelesini sahada görmek istiyoruz. Özlediğimiz Ozan bize göz kırpmaya başlıyor tekrar. Sestak çok istekli, bir çok pozisyonda kendisi var, orjinalinde forvet oyuncusu olduğu için kanattan sürekli içeri kat edip golü düşünüyor bu en doğal hakkı ama golle buluşamadığı süre arttıkça Sestak sabırsızlaşmaya başlıyor bu da onu olumsuz etkliyor, tek dileğim Eskişehirde gol orucuna son vermesi. Pinto için geldiği zaman yazılanlar çizilenler hala aklımızın bir köşesinde yerini alıyor. Adam daha topa vurmadan adamı topa koyanlar şimdilerde susuyor ya da Pinto’yu övüyor.

Allah aşkına herkes şu önyargılarından sıyrılsın tek isteğim bu benim. Ne alaka diyenler olacaktır, haklı da olabilirler saygı duyuyorum. Pinto gol kaçırdığı zaman alkışlar yükseliyor ama Turgay gol kaçırınca nedense küfürler duyulmaya başlıyor. Tek kelime ile ayıptır, yazıktır.

Güzel bir günde, güzel bir sonuçla, güzel bir galibiyet elde ettik. Serinin devamı için Pazar günüde Es Timsah’ım...