20 Ocak 2013 Pazar

AKLI DURAN ŞEHİR

(Şampiyonluktan Günümüze Kısa Bursaspor Tarihi ve Bir Takım Muhasebeler)

Bursaspor’un şampiyonluk maçında saniyelerin geriye sayılmasını hatırlayan var mı? Peki o geri sayımın ne manaya geldiğini hisseden oldu mu? Sadece maçın bitmesi ve zafer olduğu şüphesiz bir başarıya bir an önce ulaşılması için bir sabırsızlık mı ifade ediyordu? Eğer böyle düşünüyorsanız ya da en temizi bu konu hakkında hiç düşünmediyseniz, o zaman şampiyon olduğumuz günden bugüne kadar hızla haddini aşan, amneziden muzdarip insanlardan birisi olmanız muhtemel. Yani yüksek ihtimalle bugün Bursaspor taraftarının çok büyük kısmını oluşturan taraftarlardan biri olabilirsiniz.









Ney? Ne oldu ?


O halde bu yazı sizi üzebilir. Yani, umudum öyle ama yadsınamaz bir utanmazlığınız da var. Bu yazı, sadece çoğunluk oldukları için linç iştahıyla gözü dönmüş bir güruhun etkisinde kalması muhtemel insanlara, başka bir düşünce şeklinin de hala var olduğunu hatırlatmak içindir. Aslında yılların birikimiyle biraz uzun olması muhtemel bir yazıydı bu, çünkü yaklaşık üç yıldır çok sakin olamamakla birlikte sabırla, boş kafalara monte edilmiş çenelerden ve sanal ortamlara bağlı klavyelerden dökülen zırvaları dinliyorum. Bu yazı, yine de mümkün olduğunca özet ve anlaşılabilir bir formatta yazıldı.
Neden Yazıldı
Yalanların bir süre sonra gerçek gibi kabul edildiğini gördüm. En kıymetlilerimizin hakaretlerle, dedikodularla yıpratıldığını gördüm. Bir karanlık yaratıldığını ve o karanlıkta bin kişinin arasına karışıp en güzellerimize tekme savuranları gördüm.
Peki neden? İnsanlar neden böyle davranıyor? Bu sorunun cevabını bulan sosyal bilimlerde nobele aday olur. Ama son kertede, insan budur. Eni boyu budur. Ben burdayım diye bağıran hayvandır insan. Kendi varlığının farkında olan ve bunu herkesin bilmesini isteyendir. Forumlarda, taraftar yorumlarında bakıyorum, adam yazıyor yazıyor “onu alın bunu satın” yazıyor ve sonunda “demedi demeyin” diyor. Kim bu diye bakıyorum ahmet, mehmet, fatih, aydın. Ya arkadaşım sakin ol. Dediğin çıksa bile kimse “Ya bak ahmet böyle demişti, fatih böyle bilmişti, zamanında aydını dinlemeliydik” demeyecek. Sen bir hiçsin. Bunu kabul et. Ama heyecanlanma, hiçlik de sana has bir şey değil. Hepimiz aynı durumdayız. Eğer bir varlık mücadelesi veriyorsak, Beethoven’ın 9. Senfonisini sen mi besteledin diye soran kitabı yazmadığımız ya da Pargalı'nın idam kararını vermediğimiz sürece bu mücadele sembolik olmak zorunda. Bu sembolizmi biz Bursasporla ifade ediyoruz. Mesela “şampiyon olduk da ne oldu” diye gerizekalı sorular soranlar oluyor. Hatta bu soruları soranlar “ya keşke şampiyon olmasaydık da şu durumlara düşmeseydik” de diyor. Bursaspor şampiyon oldu da ne oldu biliyor musunuz, hayatınız boyunca insnalara tek tek anlatamayacağımız derdimizi üç dakikanın içinde anlattık. Nasıl dehşete düştüklerini gördük. Ama tabi bu dediğimin anlaşılabilmesi için insanın önce anlatacak bir şeylerinin olması lazım. Varlık mücadelesi veriyorsun, ama bunu hangi temelin üzerinde veriyorsun diye sorduğumuzda cevabını verecek kadar bu hayata dair bir fikrinin olması lazım. Benim naçizane bir iki meselem vardı, bir arkadaşa bakıp çıkacağım ve hesap soracağım mekanların tavanından bodozlama girdi Bursasporum.














Sen bir hiçsin. Kabul et canım taş.

Bu “demedi demeyin” kalıbı çok önemli. Varlığını önemseyen ve bunu böylece bir nasihatla şimdiden sonsuza uzanan bir zaman sıkalasında kamuoyunun bilgisine sunan insanlar, gerçekten kendi söylediklerine benzer ortamlar oluşmasına rağmen dikkate alınmadıklarında, yani kimse “ya tüh bunu zamanında falanca demişti” demediğinde çıldırıyor. Nasıl çıldırmasın sen adama yoksun diyorsun! Ama sen bilmesen de adam var. Eğer o yoksa, o klavyenin başında, evinde ya da köy gazete plazasındaki ofisinde oturan o yakışıklı kim?!
Bizim hikayemiz böyle başladı. Senaryo şöyleydi dostlar: aramızda çok bilmiş, iki adam tanıdığı için çevresini geniş sanan ve her türlü bilgiye erişebildiğine iman etmiş ve bu dar çevre içinde birbirlerini onaylayarak bilgilerinin doğruluğunu sınayan ufak bir kitle her zaman vardı. Bilirsiniz her zaman vardırlar. Küstahtırlar. Baskındırlar. İş ortamını da ev ortamını da her türlü sosyal ortamı da huzursuz ederler. Fakat çoğunluğu ele geçirmedikleri sürece rahatsızlık ortalama bir düzeyde stabildir. Peki şampiyonlukla birlikte iyice baskılanan bu arkadaşlar nasıl oldu da sonraki süreçte yaşayacak ortam buldular?

Bunların yaşam ortamlarını ülkenin Busraspor’un üzerine dönmek zorunda kalan bakışları yarattı. Bakın dönmek zorunda kalan diyorum. Asla içten bir şekilde, belki de ülke futbol tarihinin en büyük zaferini ayakta sevinçle karşılayan ve devamı için bu takımın önünü açmayı amaçlayan bir ilgi değildi bu. Ama konuşmak zorunda kaldılar. Bursaspor’u da o yarattıkları suni büyüklükler arasına alıyormuş gibi yapmak zorunda kaldılar. Çünkü bu kadarını yapmamak ayıp olurdu ve daha da önemlisi kendi takımlarının büyüklüklerinin gerçekten de şampiyonluklara dayandığını zımni olarak ifade etmek için buna muhtaçtılar. Ama ne yaptılar? Bursaspor’un Şampiyonlar Ligi için yetersizliğinden dem vurdular. Küçümsediler! Başka ülkelerde görüp filmlerini, belgeselerini birbirlerine tavsiye ettikleri takımın gerçeğine sırt çevirdiler. Bakın burada çok önemli bir ayrıntı var. Aslında bu eleştiri bombardımanı kendi üç dört tane takımlarına da yapmadıkları şey değil. Bizim köy medyasındaki güdüklerin boyundan çok da büyük değil bunların boyları. Onlar da kendilerinin en iyi bildiğini göstermek için yine aynı mantıkla kendi takımlarına da yapıyorlar bunu. Ama fark şu: orada kendi takımlarını eleştiren 2 kişi varsa destekleyen  5 kişi var! 1 hafta sırtlarını dönerlerse 3 hafta kucaklarlar. Dahası medyası eleştirse hakemi destek çıkar. Yöneticisi geri çekise mafyası ortaya atlar. Ve üstelik İstanbul'da ki Trabzon'da ki taraftarları sırtlarını dönse Anadolu'nun dört bir yanındaki taraftarları özlemle ve şevkatle kucaklar takımlarını.




















Bursaspor taraftarının peşine takıldığı İstanbul basını.

Peki Bursasporum? Benim Bursasporumun taraftarı dışında kimi vardı? Kimi var?
Oysa İstanbul medyası şampiyonlar ligi kisvesi altında yerden yere vururken benim takımımı (ki oradaki her dakikayla gurur duydum ve şunu biliyorum ki 45 yıl her türlü maddi kısıtlamaya uğrayan bir takımın olabileceği en yürekli en iyi futbolu oynadı Bursasporum. Başka liglerin yıllar sonra şampiyon olan takımlarıyla kimse kıyaslamasın, onlar nasıl yapıyor demesin bu ülkenin koşulları, her alanda ve futbolda Avrupa’nın başka hiçbir ülkesinde yok) bizim küstahlara gün doğdu. Transferleri eleştirerek başladılar ve ortaya bir iddia attılar: “Bu takımın bu transferlerle başarılı olması mümkün değil!” Ve biz yaklaşık 3 yıldır Bursaspor taraftarının ortaya attığı bu teoriyi kanıtlamaya çalışmasını seyrediyoruz. Mesele artık öyle bir hale geldi ki takım şampiyon bile olsa mutlu olmayacak insanlar ve bu yolda elinden geldiğince yalnız bırakacak, eleştirecek, yıpratacaklar. Şampiyonluk maçında bir pankart vardı “Öyle mutluyduk ki bu sene şampiyonluğun canı cehenneme” diye. Bu laf biraz değiştirilip pankart olarak değil stadının çatısına kabartmalı yazı olarak asılmalı “öyle mutsuzuz ki 3 yıldır şampiyonluğun canı cehennme!”
Neden, neden mutsuzsun?

İşte bu soru sorulduğu an yalanlar, dedikodular ve akla gelmeyecek suçlamalar başlıyor. İşte o zaman Bursasporun paralarıyla yapılan otelleri, Bademli'deki seks partilerini, namaz kıldığı için haketmediği halde oynatılan futbolcuları, cemaatten olmadıkları için gönderilen Bursasporun öz çocuklarını, futbolculara verilmek yerine hocalara dağıtılan trilyonları duyuyoruz.


          







Büyük taraftar

Bu saydığım konuların hepsi değişik zamanlarda gündeme geldi. Ve aslı astarı olmayan bu saçmalıların izi hep kaldı. Artık öyle ki her türlü yorum bu yalan aksiyomların üzerine inşa edilir oldu. Futbolcu satıldı neden? Çünkü ceplerine gidiyor. Futbolcu satılmadı neden? Çünkü cemaatten...

Aklın alacağı vicdanın kabul edeceği şeyler değil.

Neydi – Ne oldu: Hafızamızı Tazeliyoruz
Neyse, şimdi öncelikle kısa kesip, aklımda kalan başlıklarla ilgili tarihsel düzeltmeler yapmak istiyorum. Bu yazının asıl amacı da bu zaten.Bu düzeltmelerin formatı şöyle olacak:
1)      Olay:
  • Söz konusu olay gerçekleşmeden önce taraftarın pozisyonu
  • Olayın oluşum süreci
  • Olay gerçekleştikten sonra taraftarın pozisyonu

Bu dizgede, konumuz bağlamında değersizler sınıfına aldığım ve yalan ve dedikodu üretmekten başka bir işe yaramayan yerel medyayı (köy medyası diyelim) kale dahi almadığımı belirtmek isterim. Bu süreçte onların payı çaplarının yettiği ölçüde olmuştur. Yanlış hedef göstermenin ya da tek tek isim söylemenin alemi yok. Gerekirse en gencinden en yaşlısına bana isim sorun söyleyeyim hangisinin zekası, yeteneği, birikimi ne kadar söyleyeyim. Bunlar kifayetsiz muhterisler sürüsü ama bu üç yılık süreçte onların en azından “hedef belirleme”, yani, Bursaspor camiasını akla mantığa sığmayacak şekilde olduğu yerde çökertmek için gerekli lojistiğe sahip değiller. Tek argümanları boş konuşup laf taşımak, bu yolla ancak can sıkılır. Zaten bunlar parmağın gösterdiği yere bakarlar. Yarın Bursaspor’a destek verilsin diye talimat alırlar ona göre dillerinin ve kabiliyetlerinin yettiğince bir şeyler söylerler. (Misal Bursaspor TV’ye alınan evcilleştilimiş türlerine bakın. İki gün önce bunlar da farklı değildi ve hala asıllarına rücu etmemek için kendilerini zor tutuyorlar. Neyse şimdilik işim bunlarla değil) 












Ceride-i Dihat

Az önce belirttiğim “büyük hedefi”, yani Bursaspor’u yalnız bırakarak ve yıpratarak bir takım davaları kanıtlama hedefini, bizzat Bursaspor taraftarı, yani bu şehrin insanları kendileri belirlediler. Hırslarına ve egolarına yenik düştüler. Tükürdüklerini yalamamak için koskoca bir şehri tükürük hokkasına çevirdiler. Şu an geldiğimizi durum kendini doğrulayan kehanettir. Daha doğrusu ne yaptığını bilen ve kulaklarını benim inanamadığım ölçüde bir sabırla sadece bu şehir ve takım için tıkayan bir hoca, bir başkan ve çevrelerindeki kendileri kadar güzel bir avuç insan sayesinde bir türlü kanıtlanamayan ama bu uğurda her yol denenen ve çok büyük sancılara gebe bir kehanet...
 Herkesin malumu olan şehrin birkaç paralı isminin gerek maddi desteğini gerekse dostane yaklaşımlarının gazını alan bazı öncü aptalların yaktığı ateş bugün yangın oldu. Şampiyon olduğumuzdan sonraki ilk sene İBB deplasmanına giderken namağlup lider olan takımı orda puan kaybedince internette  kendilerine ayrılan ve demedi demeyin diye yazabilecekleri mekanlarında “çok zor bir dönemden geçtiğimiz bugünlerde...” diye yazan aptallardı bu öncüler.












Çok zor günlerden geçiyoruz...

Belki de daha önce İstanbul basınından ya da internetteki entellerin takıldığı (ki bu enteller yurt dışında Livorno’yu, St Pauli’yi filan destekleyip içeride üç büyük kavramının peşine takılan ne yaptığını bilmez karaktersizlerdir ve solcu romantizmiyle fener galatasaray muhabbeti yapan tutarsızlardır ama bizimkilerin etkileri altında kalmaları için yeterli karizmaya sahiptirler) sitelerden etkilenip “Ertuğrul Sağlam transfer yapmayı bilmiyor” safsatasını çıkaran öncülerdi. Ya da şampiyon olduktan sonraki sene canım hocamıza dil uzatacak kamuoyu desteğini henüz arkalarında hissetmeyen ama yine de yaradılışları gereği saldırmaktan, yıpratmaktan zevk aldıkları için “teknik direktör formsuzluğu” gibi bir saçmalığı literatüre kazandıran aptallardı.













Çav bella. Futbol <3

Bu türden şeyleri seven bilgili taraftarlarımız da okurken zevk alsınlar diye bu yazıya bazı fotoğraflar ekledim. Bu tip futbol yazılarında fotoğraf olunca değeri daha fazla artıyor anladığım kadarıyla. Seviyorlar. Entellikleri kabarıyor. Bilmişlikleri huzur buluyor. Bakın bir tane daha:

















O yakışıklı olabilir ama sen olsan o ateş daha gür yanardı.

Tüm bu amaçsız ve değersiz mücadelenin gerisi çorap söküğü gibi geldi, ki gelir sevgili dostlarım. Kitlesel hareketler insanı etkisi altına alır. Zaten köy medyasının devreye girdiği yer de burasıydı. Leş kokusuna geldi onlar.
Ben nasıl biliyorsam öyle: Gazetede Yazıyor
Neyse çok uzatmadan yukarıdaki formatta olaylarımıza bakalım:
  1. Ergiç’in Gidişi:
  • Taraftarın önceki pozisyonu neydi?
Ergiç’in gidişi kadar gelişi de olay olmuştu. Bursa’ya gelmeden önce İsrail takımına gidişi, sonra orayı beğenmeyip tekrar bursa’ya dönüp imza atması, siyasi görüşü ve hata sırp oluşu bile bizim canımdan çok sevdiğim büyük taraftarımızn tepkisini çekmişti. Bunu mu buldunuzla başlayıp 'Ertuğrul zaten transferden anlamıyor'a kadar giden bir liste uzanıyordu. Sonra enteresan bir şekilde şampiyon olduk ki tamamen büyük Bursaspor taraftarının eseriydi. O zaman Ergiç sadece sezon sonunda olmak üzere iyi topçu oldu. Ama ne zaman şampiyonlar ligi başladı o zaman bizim muhteşem taraftar olaya girdi: Ergiç şampiyonlar ligi için yetersiz. G.tünü kaldıramıyor. Ordaki Manchester maçında kafasına aldığı darbeden sonra sevinç çığlıkları atanlar mı olmadı yoksa, hocanın torpillisi ondan oynatılıyor diyen mi? İBB Holmen'i bulurken biz Ergiç’i neden tutuyorduk? Bakın o dönemlerden yorumlar:



Rahatsız etmeyin. Taraftar Ergiç sevgisiyle vecd ile kendinden geçiyor. En kötü olduğu günde bile sahipleniyor.
  • Neden Gönderildi?
Çünkü Ergiç gerçekten değişik, her zaman göremeyeciğimiz, bulamayacağımız kadar farklı bir insan. Güzel bir insan. Hayata bakışı ve tercihleri de farklı. Bursasporun şampiyonluğuyla beraber onun için futbol bitti. Yaşabileceği şeylerin tamamını yaşadı. Ve Bursaspor’un şampiyonluğu belki de futbol adına Ergiç için olabilecek en son, en anlamlı şeylerden biriydi. Bursaspordan ayrıldıktan sonra futbol oynamadı dahi. Böylesine hırstan ve rekabetten uzak bir insanın yeteneklerini bizle böyle cömertçe paylaşması bile bir lütuftu belki de.














Sahil kasabası

  • Taraftarın sonraki pozisyonu ne oldu:
Özellikle yaygın medyada yapılan üst üste röportajlar sayesinde ergiç gittikten sonra burda yaşarken gördüğünün misliyle teveccühe mazhar oldu. Ve her mağlubiyette, her puan kaybında Eruğrul Hocaya karşı kullanılacak bir koz oldu. Ergiç değil ama Ergiç’in gidişi bir mit oldu. Bakın bunun mantıksızlığı, tıpkı şampiyonluğun değeri gibi her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Zira aramızda hala ergiç’i neden gönderdiniz diye dolaşan kafaları rötarlı insanlar var. Var yani.















En çok bağıran kazanır

  1. Sercan ve Volkan’ın gidişi
  • Taraftarın önceki pozisyonu neydi?
Aslında, benim canımdan çok sevdiğim ama biraz kafa nahiyesinde elektirik sıkıntısı yaşayan taraftarımız bu çocukları altyapıdan çıkıp ilk parlakladıklarında, dünya ekonomi literatürüne kazandırdıkları düztaban “değerini bulan futbolcu satılır” teoremi (ya tabi şaka. Bu kavramı da bunlar kazandırmadı. Bunların kazandırdığı bir b.k yok. Bu saçma lafı da internetteki entel abilerinden, istanbul televizyondaki güngörmüş duayenlerden öğrendiler) gereği elli kere satılığa çıkarmıştı. Doğru ya bizim denyolar fransadaki lyon hollandadaki ajax modellerini filan çok iyi bilir ve onların modelleri Türkiye’deki sömürü kültürüne ve Bursasporluluk felsefesine çok uygundur.
Şampiyon olduğumuz sene bursa’da 1-0 kazandığımız gs maçını hatılıyorum. İlk yarının sonunda volkan şen elimizde patladı, bunu hala oynatan hoca futboldan anlamıyordur diyenleri de, kaleci kadar gol atamayan santrafor sercan’ı derhal yollamayı kalkanları da çok iyi hatılıyorum. Maratonda volkana küfredenleri de sercan’ı dışarılarda sıkıştırmanın hesaplarını yapanları da. Ergiç’te örneklerini koyduğum taraftar yorumlarını bu iki çocuk için buraya koymaya kalksam sayfalar yetmez.



Taraftarın sevgilileri

  • Neden Gönderildiler?
Aslında Ertuğrul Hoca da başkan da çok önemli bir hususu olmazsa olmaz olarak belirlediler. Bu adamlar özellikle rakibimiz olan takımlara satılmayacaklar! Çünkü bunun rekabet edebilirliğin dışında çok önemli sembolik anlamları vardır. Büyümenin, maddiyatın dışında zihinsel büyümenin ve imaj olarak büyümenin en önemli gereği budur. Hoca da başkan da yaptılar bunu. Son ana kadar kazanmaya çalıştılar bu ikisini de. Ama olmadı. Birisi galatasaraylıydı ve aklı bizim bir takım taraftar sitelerinde takılanların ortalamasından halliceydi, adam olmak istemedi. Volkan kendi babasının bile ifade edebileceği kadar cin olmadan adam çarpmaya çalışanlardandı ve onun da gündemi başkaydı.
Olmadı ve satılabilecekleri son gün satıldılar.
  • Taraftarın sonraki pozisyonu ne oldu:
Canım taraftarımız için bu ikisi gittiği andan itibaren badem göz teorisi devreye girdi. Sercan’ın sırma saçları ve volkan’ın servi boyları hatırlandı. Bizim çocuklar oldular. Ucuza gittikleri düşünüldü. Zira bizim taraftarın hesabı kitabı da mükemmele yakındır. Hepsi özlerinde çok iyi insanlar ve hesapları da kuvvetli. Yalnız bir hataları var: Hesaplarında hep para Bursasporluluktan önce geliyor. Tabi benim nazarımda hesap yapmaya başladıkları andan itibaren taraftarlıkları düşüyor ama bu konu dışı.

  1. Ertuğrul hoca’nın aldığı para
  • Taraftarın önceki pozisyonu neydi?
Bu “önce” kavramı biraz uzun. Mesela 46 yıl kadar. Ama kısaca taraftarın bu konudaki pozisyonunu şöyle özetleyebiliriz “benim ömrümden alsınlar da şampiyon olduğumuzu dünya gözüyle göreyim” ya da “şampiyon olalım 1 saniye sonra ölelim”. Ben de böyle düşünlerdendim ve benim için ömrümün anlamı paha biçilemezdir. Ordan anlamaya çalışıyorum.
  • Hoca’nın maaşı ne oldu?
Hocanın maaşına bir b.k olduğu yok aslında. Ortalama neyse, yasal prosedür neyse  onu alıyordur. Ne kulüp bu konuda bir açıklama yaptı, ne hocadan duyduk ne de maliyedeki adamlarımızdan bir laf çıktı. Bu haber delikanlı karakteri olmayanlarca çıkarıldı ve üfürüldü. Adamlara aniden malum oldu ve bunu paylaşmak istediler. Ahlaklı olmak bunu gerektirir.















Malum oluyor

  • Taraftarın sonraki pozisyonu ne oldu:
Bunu hiç anlatmak gelmiyor içimden. Ama şöyle bir gözümüzde canlandıracak olursak taraftar, kendisine bağlar bahçeler bağışlayan yaşlı babasını, hakkından fazla da değil gerektiği kadar yemek yediği için masada hakaretlere boğan, tartaklayan Samanyolu TV’deki kötü adamlarına dönüştü. Katıksız bir alçak oldu. Şahit olanların utançlarından kimseye anlatamayacakları ama kendi zilletini kabul etmekten aciz bir mahluğa dönüştü. Bu konuyu uzatmak içimden gelmiyor.











Sonsuza kadar

  1. Şampiyonluğun paraya çevrilmesi/ büyüklüğün kabul ettirilmesi/ şampiyonluğun marka değeri
  • Taraftarın önceki pozisyonu neydi?
Taraftarın önceki pozisyonu filan yok. Zira taraftar şampiyonluğun paraya çevrilmesi diye bir kavramı, şampiyonluk görmemeyle ilintili bir takım sebeplerden ötürü önceden bilmiyordu. Ama şunu biliyordu: para dendiği zaman statükoyu elinde bulunduranlar (istanbul ve yancıları yani) gerekli her yolu kapatırlar. Bizim Bursasporlu olmamız, Bursasporluluğumuz, farkımız da bu düzene karşı duruşumuzdan kaynaklanır. Yani açıkçası şu: İstanbul takımları ve bunları destekleyen devletin tüm organları ve medya ve bu ülke vatandaşlarının tamamına yakını bu düzenin her zaman olduğu gibi, istanbul  takımlarının lehine gitmesini ister. Reklam verecek şirketler, federasyon ve yayıncı kuruluş da buna dahildir dahil. Yani takip ettiğim kadarıyla Bursaspor taraftarı şampiyonluğua kadar bunu biliyordu. Sonra kafa gitti.













Şampiyonluktan bu kadar para geldi

















Bursapor’un tüm giderleri bu kadar. Aradaki farkı kim çalıyor? Otel mi yaptırıyorsunuz namuzsuzlar?

Bir de şeffaflık diye bir terane tutturdular. Ulan elalem kavram üretiyor, daha ne olduğunu anlamadan kafalarında ilk canlandığı haliyle tak Bursa gündemine taşıyorlar. Kurumsallaşma, vizyon, şeffaflık bunlardan bazıları. Bu kelimeleri kullanıldığın zaman karşındaki ne derse desin galipsin. Al sana açıklıyorum, hadi ben açıklamasam kulüp bağımsız denetçilerce denetleniyor, divana sunuluyor. Daha ne şeffaflığı? Borsaya kote olunan takımlarda bu kadar şeffaflık yok bu ülkede. Adamlar şike yapıyor vergi kaçırıyor ben kimseden bu konuda bir şey duymuyorum. Şeffaflık ne demek? Hesaplar her gün gazetede mi yayınlansın? İnternet sitesine haftalık vaziyet mi konsun? Z raporunu evine mi yollayalım? Hayır cidden bunlardan biri ya da her biri isteniyor olabilir. Ama açıkça söylensin. Ne isteniyor. Bu şeffaflık ne? Ama yok şeffaflık dendikten ve ne olduğu tanımlanmadıktan sonra sen istediğin kadar haklı ol, dürüst ol artık hiç şansın yok. Sihirli kelimeler bunlar. Aklınızda olsun.












İçinde ne olduğu belli de olsa görmek istiyor

  • Şampiyonluk imajı neden oturmadı ve kabul görmedi (mesela neden sponsorluk yağmadı)?

Aslında olaylar tam olarak Bursaspor taraftarının 16 mayıs 2010 tarihine kadar bildiği şekilde gelişti. Statüko şok oldu. Şok olanlar kimlerdi? Sizin Bursasporu tutmayan çok yakın akrabalarınızdan başlayıp bu ülkeyi batısından doğusuna kuzeyinden güneyine dolduran herkesti. Şok oldular, dehşete kapıldılar ve kendilerine gelir gelmez bunun hesabını sormanın yarışına girdiler. Bakın paradan bahsetmiyorum, mesela bu takım bir yıldan fazla süre penaltı atamadı. Bursasporun şampiyonluğunu kabul etmediler. Tek bir şampiyonluk diye küçümsediler. Oysa o her şeyi öğrendiğiniz livornolu st paulili entel abileriniz hayranlıkla izleyip hayatları boyunca unutmamaları gereken destansı bir olayı, hegemonik iktidarın yerle bir edilmesini sessizlikle izlediler ve küçümsediler. Yok saydılar. Kabul ettirmek için sen ne yaparsın? Ne yapardın? Zorla tekme tokat mı kabul ettireceksin varlığını ve şampiyonluğunu yoksa paraya mı boğarsın kabul etmesi gerekenleri? Sahi sen kendi hayatında bizzat kendi sahip olduğun değeri seni anlamamaya, yok saymaya çalışan insanlara kabul ettirebilmek için ne yapabiliyorsun? Bu konuda da nobel adaylığının önü açık. Tecrübelerini yazmalısın.

  • Bursasporun bu yok sayılış sürecini taraftar nasıl yorumladı?
Sen Bursasporu sevdiğini söyleyen taraftar, tüm kapılar Bursasporuma ve başkanına ve hocasına kapanırken ne yaptın? Destek mi oldun? Hayır. Sen şöyle bir alternatif evren yaratıp ona biat ettin: “gidersin, konuşursun sana hemen 15 milyorluk sponsorluk anlaşmaları hazırlarlar. Ama ey başkan sen bunu kabul etmiyorsun çünkü aç gözlüsün. Hoca! Sen verilmeyen penaltıların, şikelerin, hakemlerin yanlı tavırlarının arkasına sığınacağına çık da adam gibi transfer yap! 4-1-3-2 oynat 4-2-1-2-1 oynatacağına sen boş ver hakemi. Sen boş ver yok sayılmayı, hakarete uğramayı.”
Çok utanıyorum. Bu insanların hepsi adına çok utanıyorum.
Buraya kadar gelişimini ve sonucunu hatırlatmaya çalıştığım olaylar belki de onlarca mesnettsiz iddianın ve karalama kampanyasının sadece bir iki örneği.  Bakın dostlar, başkanın cimriliğinden (ki cimrilikse yaptığı, Bursasporun parasını hesaplı harcamak içindir), Bursasporun parasıyla yaptırdığı otellerden tutun da, Ertuğrul hoca ve bademlilerde villalarda genç kızlarla alemlere kadar her türlü alçaldı bu insanlar. Görüldüğü gibi bunun sonu yok. Akıl izan kaybolmuş durumda. Geçen gün divan toplantısında saygıdeğer biri çıkmış başkan’ın yüzüne baka baka “sen falan filan demişsin gazeteler yazıyor” diyor. Başkan, konuşanın sözünü kesiyor “yahu ben öyle bir şey demedim” diyor seninkinin verdiği cevaba bak “evde gazetede yazıyor işte istersen getireyim bak”. Lan!

İşte koskoca bir şehrin geldiği nokta bu! Sanki herkes beynini başka şehirlerde yaşayan sevdiği birilerine bağışladı.
Şimdi soruyorum: bir insanın yüzüne karşı bile bu kadar mesnetsiz, amaçsız bir şekilde yalan üzerinden yorum yapan insanlar gizlilerde, kuytularda, arka odalarda, sanal dünyalarda nasıl dedikodular üretebilirler düşünebiliyor musunuz? Durun sakin olun! Düşünmenize gerek yok! (Bağış konusundan haberim var) açın bir köy gazetesi, okuyun.

Dostlar bakın bu memleketin futbolunda şike yapıldı. Alenen, göstere göstere şike yaptı adamlar. Hem de tek takım yapmadı. Bizim içinde olduğumuz yarışta rakibimiz iki takım birden şike yaptı. Futbolcu da satın aldılar hakem de aldılar. Ama üstü örtüldü. Hukuk yoluyla da medyayla da siyaseten de yaptılar bunu. Ama hadi birileri bunu yapabilir. Kağıt üzerinde yapar da sen tarihi nasıl yazıldığı bu haliyle kabul edersin? Aslında sadece bu şike olayları bile takımımızın durumuyla ilgili her şeyi açıklamaya yeterliyken sen nasıl hayat normal akışındaymış gibi yorumlar yaparsın? Onlar bile hoclarına, başkanlarına, takımlarına sahip çıkarken sen nasıl sırtını dönersin?!

Hakem kırmızı kart gösteriyor, sana penaltı vermiyor, birileri maç alıyor satıyor ama sen hala neden transfer yapmıyorsun diye bağırıyorsun! Bak aklıma fıkra geldi. Şimdi uyduruyorum yani ama çok komik: bir karı kocanın evine her gece hırsız giriyor ve hırsız da karşı malikanede oturan nebahat hanımın kocası. Bu da biliniyor yani. ama kadın sürekli “bu eve niye led tv almıyoruz nebahat hanımlarda var hem de iki tane. Senin gibi koca olmaz olsun” diyor. Ve adamcağız ağzını açıp “lan kadın ne oldu, ne oldu da sen bu kadar aptal, bu kadar vefasız oldun” diyemiyor. Fıkra işte.

Taraftar yönetime şike olaylarında dik durun diyor. Ve yönetim de bunu yapıyor. Bir tek benim başkanım bu pisliğin içine, federasyon seçimlerine ve ilintili hiçbir girişime ortak olmuyor. Peki bu karşılıksız kalır mı? Hakemi sana cezayı kesmez mi? Medyası yapmaz mı bunu? Yapar. Yapıyorlar. Yani o dik duruşun faturası geliyor. Peki sen ne yapıyorsun. Eyleme teşvik ederken faturaya ortak oluyor musun? Hayır. Her fırsatta bir darbe de sen indiriyorsun. Bak düşün, sen hesap adamısın, muhaseben kuvvetli, sence misal sadece bu sene sırf bu aykırı duruşun sebebiyle 5-6 puan olsun hesap ödetmemişler midir takımına? O 5-6 puan bizi lider yapıp senin susturur muydu?

Bu yapılanlar kendi ayağımıza sıkmaktır. Bindiğimiz dalı, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir, başkalarının sözüne kanıp kendi çocuğumuzu sokağa atmaktır. Bu hainliktir, nankörlüktür, ayıptır, günahtır!

Hoca ve Başkan’ın Şampyionluk Kadar Değerli Öğretileri
Ertuğrul hoca ve Başkan 3 yıldır şampiyonluk kadar değerli bir iş daha yapıyor. Çapsızlara karşı, hiçbir ahlak anlayışı olmayan, riyakarlık yapmak ve yalan/dedikodu üretmekten başka bir işe yaramayan insanlara karşı ne olursa olsun değer verdiklerinizin yanında durup meydanı bunlara bırakmamak gerektiğini bize öğretiyorlar. Hangimiz bu kadar hakarete, baskıya dayanırdık sorarım size. Hangimiz hapse atılmaları, cemaatçi damgası, transfer bilmez, iş bilmez damgaları yemeyi kabul ederdik? Hangimiz bize hırsız dendiğinde, kendine fazladan maaş bağlatıyor, çalıyor dendiğinde hala ısrarla bizzat bu nankörlüğü yapanlara sahip çıkardık? Ben yapamazdım. Çok açık söyleyeyim. Yapamazdım. Bunca emek verip, yaşanmayacakları yaşatıp her türlü başarılı olduktan sonra böylesine haince arkamdan vurulmayı kaldırmazdım. Aranızdan bu şekilde iki kişinin çıkacağına da inanmıyorum. Bu iki insan bize bunu öğretiyorlar. Sabretmeyi, sahip çıkmayı ve kulak tıkamayı.
Peki nereye kadar?
Biz yıllarca kocaeli’den sefa sirmen, antep’ten celal doğan gitsin de görelim boylarıın ölçüsünü diye bekleyen güdüklerdik. Bir şehir dolusu. Yani bu bekleyişi çok iyi biliriz. Şimdi bütün bir ülke dolusu insan başkanları ve hocaları gitsin de görelim diye bekliyorlar. Siz kime hizmet ediyorsunuz?
Nereye kadar?

Buna cevabınızı biliyorum. Ben malımı bilirim: “O zaman kurumsallaşma olsun da onlar gitse bile bu iş yürüsün” değil mi? Bildim mi? Elimde tek bir şeyi yer yüzünden kaldırmak için güç olsa o da kurumsallaşma kelimesi olurdu. Onu baştan söyleyeyim. Ama yine de dişimi sıkarak da olsa bu talebinizi anlamaya çalışarak size açıklayayım. Kurumsallaşma ya da sizin aslında kastetmeye çalıştığınız manada bir sistem içinde yürüyen bir organizasyon, bugünden yarına kurulacak bir şey değildir. Bunun koşulu ne şampiyonluktur ne de cebri yasal düzenlemedir. Bunun için öncelikle sosyo-kültürel altyapının sağlam olması, sonra insan kaynağı sonra da para gereklidir. Bunların üçü de bırakın Bursa’yı, ülkede olmayan şeyler. Yahu anastasya, ülkede yabancıların kurduğu şirketler ve devlet mekanizmasının dayattığı kurumlar hariç kaç tane kurumsal yapı var? İstanbul takımları ülkenin bütün mali gücünü kullanırken hangisi kurumsal? Adamlar vergi aflarıyla, mafya paralarıyla ancak ayakta duruyor! Yine de kurumsallaşmayı istemek bir şeydir ama bu olmuyor diye işi kan davasına çevirmek başka bir kafadır. Hasta mısın kardeşim? Elimizdeki bu. Sosya kültürel altyapımız hak getire. Şehrinin sanatı, bilimi, şehirleşmesi, eğlence anlayışı vs yerlerde sürünüyor. Para durumunun desen, senin  arkadaş ortamlarında parmak hesabıyla “ordan 5 geliyorsa burdan da 15 geliyorsa eee n’diaye’yi de sattınız ordan da 4,5” şeklinde yaptığın hesaplarla uzaktan yakından alakası yok. E insan kaynağı diyorum o da sensin! Allah kahretmesin!
Peki bir sistem takımı ve kulübü olmak mümkün değil mi? Mümkün ama bu başkanın ve hocanın söylediği ve gerçekleştirmeye çalıştığı gibi yavaş yavaş, adım adım olabilir. Tek koşulsa birlik olmamız! Ancak böyle olursa, Bursapor yıllar içinde engelleri bir bir aşarak taraftar potansiyelini  genişletecek, yavaş yavaş zenginleşecek ve o sırada mesela senden daha kaliteli yeni nesiller gelecek, yetişecek ve bu iş olacak. Bu telaş ne? Her şeyi kendi ömründe göremeyeceksin üzgünüm. Mesela 100 yıl yaşamayacaksın. Ama bunun için bizi yıpratma. Her şeyin bir ömrü var. Senin de.  Bunun yerine birçok insana nasip olmayıp da senin şahit olduğun şeylerin tadını çıkarabilirsin ve bunu görmeni sağlayan insanlara sevgi ve saygıyla yaklaşabilirsin mesela. En azından “ağzımı sadece yemek yemek için kullanmak zorunda mıyım” ya da “madem bu bilgisayara bu internete bu kadar para bayılıyorum o zaman sağa sola parlak fikirlerimi sıvıyayım” veya “inşallah Bursaspor yenilir de istifa diye bağırırım” kafasına girmeden tut kendini. Senin ezoterik çevrendeki insanlar senin gibi diye, rezil tavırlar sergilediğini, alçakça davrandığını kimse görmüyor sanma.
Ya da spor olsun diye arada şunu düşün: “Bursaspor bir gün şampiyonlar ligi şampiyonu olduğunda, bir sene sonra yönetimi ve hocayı gruptan elendi diye linç etmek ne kadar garip, komik, haince ve alçakçaysa bu da öyledir”. Sahip olduğun şeyler değerini yitirmesin.  


İlk Paragraftan Devam
16 Mayıs 2010 pazar akşamı saat 10’a 10 dakika varken, taraftarın bilinçsizce, daha önceden planlamadan, spontan bir şekilde hep bir ağızdan yaptığı geri sayım aslında Bursaspor var olduğundan beri yapılan ve Bursasporlu olmayı bilinçle tercih eden herkesin bu bilince sahip oldukları andan itibaren katıldıkları bir sayımdı. O anda anlaşılmıştı ki 46 yıl 11 ay olarak başlamıştı geri sayım. Ben mesela hayatında ilk defa maça giden 6 yaşında bir çocuk olarak 25 yıl kalmışken başlamıştım geri saymaya. Benden başka kimsenin Bursasporlu olmadığı okullarda içimden saymıştım kaç yıl kaldığını bilmeden... Sonra başkaları katılmıştı. 9 yılını canım sevgilimle beraber saymıştık. Arada gidenler olmuştu. Abilerimizden, babalarımızdan bu geri sayımda bizi ansızın bırakanlar olmuştu. Kimbilir onlar da ne kadar istemişlerdi 16 mayıs günü bizle gözyaşları içinde, dualarla, haykırışlarla, 20 demeyi. 19 demeyi. 18,17,16, son saniyeleri görmeyi, 46 küsür yılın sonunu, yalnız bırakılmış bir insanın, ezilmeye, kaybetmeye, güç bahşedilmişlere, arkası kuvvetli olanlara karşı diz çökmeye mahkum edilmiş bir adamın ve bu adamı temsil eden biricik takımlarının zafere koşuşunu seyretmeyi. Ama biz söyleyebildik bunu. Geçmez gibi saniyeleri saydık, 10, 9, 8 olmaz gibi saydık 5,4,3,2, 1 ve oldu. Yazması ne kadar kolay. Oldu.
Bunu ve benzerlerini üç yıldır hep beraber yaşadık. Bursaspor ‘un, Ertuğrul Sağlam’ın ve İbrahim Yazıcı’nın bize yaşattıkları hakikattir. Benim bugün itibarıyla bunları yazıyor olmam ve bu insanların bu şekilde savunulma ihtiyacının hasıl olması ise zuldür. Üstelik ben bu insanlar için iade-i itibarı, saygıyı, sevgiyi sadece şampiyonluk için istemiyorum (ki fazlasıyla yeterlidir). Onların sabırlarıyla ve şu anda yapmaya çalıştıklarıyla görüyorum ki, görülmeli ki, o kadar açık ki; eğer doğrulabilirsek, şehrin duran aklını tekrar kazanabilirsek önümüzde kimse durmayacak. Hiç bir şey için geç değil ve yapılması gereken zor değil.  Canım, bir tanecik Nejat Biyediç’e zamanında yapılanları da, sonra o gittikten, bizi bırakıp dönülmezce gittikten sonra yani, arkasından yakılan riyakarca ağıtları da gördüm ben. Ne olur, Ne olur böyle olmasa. Daha vakit varken ve yapacak işler varken, Bursa, Bursasporuma merhamet etse. Ne olur?...


Burak Doğan

19 yorum:

  1. Yazinin tamamini su an okuyamasamda harika buldum, tebrikler. Keske herkes sizin gibi dusunse

    YanıtlaSil
  2. Hafta sonu olimpiyata gelirseniz bir kahve ısmarlarım :) Bu akıl tutulmasını ancak, tutulan akıllara tekrar güneşi göstererek yapabiliriz. 3 yılda nasıl ki çoğaldıysalar, azalarak bitmeleri de yine akıl yoluyla ulaşılacaktır. Umarım hem yönetim de, hem de teknik kadroda bu süreci aşabilecek bahsettiğiniz sabır mevcuttur. Taş olsa çatlardı.. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Her bir satırı sıkılmadan ve Dünya üzerinde benim gibi düşünen başka insanlar da bulmanın mutluluğuyla okudum keşke bu yazı çoğaltılıp Bursada her kapının altından atılabilse, veya sözde taraftar sitesi diye yayında olan sitelerde yayınlatılabilse diycem ama yukarda bahsi geçenler olurda üşenmeden okusa bile zaten anlamaycaktır. İsterseniz deneyin Yenişehirli dediydi dersiniz;) İBB maçında bu düşünce yapısı altında bir organizasyon yapılacaksa seve seve dahil olmak isterim. Tekrar kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Normalde bu kadar uzun yazıları pek okumazdım ama sizin yazınız okutuyor kendisini. çok güzel tespitler. trabzonsporlu biri olarak bizim takımada uyarlamak mümkün tabi. bu hafta biz karabüke kaybettik ama Allahtan Bursa galip geldi de teselli oldu.

    YanıtlaSil
  5. süreç mükemmel anlatılmış, herkesin, hepimizin kendisine pay çıkarabileceği özeleştiri yapabileceği ders niteliğinde olmuş, tebrikler.

    YanıtlaSil
  6. gerçekten çok doğru tespitler çok doğru noktalara değinmişsin yazıda.Son paragrafı okurken yeniden umutlarım kabardı.Koca bir şehri şampiyon yapıyorsunuz yine de mutlu edemiyorsunuz bir dünya hakaret işitiyorsunuz ertuğrul hoca ve ibrahim yazıcı cephesinden bakınca.Umarım bırakırız şu akıl tuttulmasını artık

    YanıtlaSil
  7. Burak kardeşim yazını okudum. Müthiş tespitlerin var. Hele şu son final paragrafların beni duygusallaştırdı. Yalnız foruma geri dönünki, kaybettiklerimizi kazanamasakta. kaybetmek üzere olduklarımızı kaybetmemeliyiz.

    YanıtlaSil
  8. yazana helal olsun süper

    YanıtlaSil
  9. yazı çok uzun ama güzel olmuş burak arkadaşa teşekkürler onlar bursasporlu falan değil zaten rantçılara hizmet edenler bursasporlu olamazzzz

    YanıtlaSil
  10. Çoğu kez yazmak isteyip te vazgeçtiğim şeyleri üşenmeden yazmışsınız. Tebrik ederim.

    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  11. Bursasporluyuz.net te okudum ilk bu yazıyı. ama ben okurken buharlaşmış ne yazık ki. Yönetici yazarın isteği üzerine dedi. Sayın yazar, el ilanı yapıp Bursa' da dağıtmalısın ki bu atalet şehrimin üzerinden kalksın.

    YanıtlaSil
  12. burak senden allah razı olsun harika yazmışsın arkadaşım.keşke forumada geri dönüp ordada mücadeleni sürdürsen vala yalnız kaldık dört bir yandan saldırıyor aklı tutlmuşlar. gel komutanlık et bize:))

    YanıtlaSil
  13. taner seyhan22 Ocak 2013 23:26

    Biri bizi tokatladı galiba
    utandım kendimden bir yerinde istemedende olsa gitmeyerek başkasına verdiğim cesaretten utandım.

    YanıtlaSil
  14. helal olsun Burak kardeş,aynen katılıyorum

    YanıtlaSil
  15. Yüreğine sağlık be Arkadaş bu bir Can Dündar belgeseli gibi olmuş,emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
  16. tebrik ederim güzel bir yazı.

    YanıtlaSil
  17. arkadaşımın tavsiyesiyle okudum çok uzun olduğu için sıkılırım sanıyodum ama okudukça çok beğendim sonra bir defa daha okudum sonra paylaştım süper olmuş.

    YanıtlaSil
  18. Hayalleri şampiyonlukla bitenler,hayalleri şampiyonlukla başlayanları eleştiremez. Şampiyonluk için teşekkür edip baş üstünde taşınanlar,hata yaptığında da eleştirilir. Bursaspor'un mücadelesi devam ediyor. Çocuğunuz okul birinci olduğu zaman takdir edersiniz;ama sonraki senelerede başarısı gittikçe düşerse eleştirmez misiniz ? Bursaspor şampiyonluktantan sonra ilerlemişmiş midir,gerilemiş midir ? Bu soruya "ilerlemiştir" cevabnı veren gerizekalıdır ! Gerilemiştir cevabını veren ise bu konuda eleştiri yapmıyorsa kendini sorgulamalıdır. Bursaspor duyguyla tutulur,mantuıkla yönetetilir. Bursaspor'un şampiyonluk kadrosunda yer alan kişiler bu kulüpte istediğini yapma hakkına sahip değildir. Hayatını Bursaspor'a adamış insanlar bu eleştirileri yapıyor,onlara saçma sapan ithamlarda bulunmak kimsenin haddi değildir. Bursaspor'un ADI VE RENKLERİ dışında herşeyi eleştirilebilir,tartışılabilir.

    YanıtlaSil
  19. siz yazının ne anlatmak istediğini anlayamamışsınız galiba. okul birincisi çocuğumu takdir ederim, sonraki senelerde başarısı düştüğünde nedenleri ararım, çocuğumdan önce kendimi sorgularım, notlarının düşmesinde çocuğumun payını, dış nedenleri ve kendi payımı anlamaya çalışırım. çocuğuma hakaret etmem, küfür etmem, aşağılamam, iğrenç iftiralarla karalamam. baba olmanın verdiği sorunmlulukla kendini en savunmasız, en çaresiz ve korktuğunu hissettiği anlarda benden zılgıt yiyeceğini hakarete, şiddete uğrayacağını hissettiğinde başını okşarım, saçlarını okşarım ve konuşur anlatırım. kendi hatalarım içinde çocuğumdan utanmam özür dilerim..

    YanıtlaSil