31 Ağustos 2012 Cuma

Adı Tecrübe, İzdüşümü İşkence

Küme düştüğümüzde dair bu kadar üzülmemiştim zira o bir süreçti hazırlamıştım kendimi ona aynı şekilde şampiyon olduğumuz sene son maçta kaçırsaydık "O kadar mutluyduk ki o sene, şampiyonluğun canı cehenneme" diyebiliyordum çünkü elimizden gelenin fazlasını yaptığımıza inancım tamdı ama dün? Dün bambaşka kötü bir geceydi tarifi yok dün gecenin.


Tecrübeli takım ne yapmaz? Cevap arayan bizim oynadığımız maçı izlesin. Takımın en tecrübelisi diyeceğimiz Kaptan Ömer Erdoğan'ın yaptığına hata mesela; pozisyon yokken koluyla topa dokunmasını anlamlandıramıyorum.

Yani doğru dürüst pozisyon vermeden penaltıyla kolay bir gol atma fırsatı veren bir takım başka ne yapabilir? Başına ne gelebilir? 2 dakikada 2 gol yiyebilir mesela birbirine takip eden savunma hatalarıyla.

Basser gibi bir adam orta sahada kendini neden yere atar ve sarı kart görür? Cevabı tecrübe değil. 2. sarı kart hakemin ve Tadic'in tuzağına düşmesiydi ki o da tecrübeyle açıklanacak birşey değil.

Tecrübeli takım ceza sahasının yakınında bu kadar faul yapar mı? Biz yaptığımıza göre yapar öyle ya tecrübeliyiz.

Sadece 5 dakika skor avantajı sağlayan Twente'nin maçı soğuttuğunu bizi 115 dakika yapamadık. Kim daha tecrübeli acaba ?

Bilmiyorum kime kızayım? İçimdeki karanlığı kime bölüştüreyim?

*Bu hataları yapan oyunculara mı?
*Böyle bir maçta bu tip hataları yapmamalarını sağlamayan Ertuğrul Hoca'ya mı?
*Yada 3.5 senede orta sahaya bir "Leroy Fer" bulamayan, yetiştiremeyen Teknik Ekibe mi?
*Yada sezonun en önemli transferini sezon en önemli maçına yetiştiremeyen, tribünde izleten Yönetime mi?

Yine ortak payda da ihale Yönetim ve Ertuğrul Sağlam'a kalıyor.

Dün gece böyle olmamalıydı. Söyleyecek fazla birşey yok Tecrübe buysa üstü kalsın, kalp anca bu kadarını kaldırıyor.

Olmasaydı Sonumuz Böyle




Yıllar önce İnter Toto macerasından sonra bir kaç yıl önce tekrar başladı Avrupa mücadelemiz. Şampiyonlar ligi grupları, Uefa ön eleme derken bu yılda tekrar Uefa’da ön eleme oynayıp gruplara kalma mücadelesi vermeye başladık.

Bu yıl geçen seneki gibi değildi ama...

Maç öncesi genel olarak açıklamalar “kazandığımız tecrübeleri sahaya yansıtacağız” şeklindeydi fakat gördük ki ne tecrübe kazanmışız ne de onu sahaya yansıtabilecek gücü. Bir dakika içinde yediğimiz iki gol bunu açık olarak gösteriyor.

Biz taraftarlar olarak formanın terlemesini, kirlenmesini hatta ve hatta gerekirse kana bulanmasını istiyoruz. Yeteri kadar değil, saha içinde daha fazla mücadele verilmesini istiyoruz. Çok mu şey istiyoruz Allah aşkına?

Zamanında yapılan bu pankart bu cümleyi daha iyi açıklayacaktır.

İşte bazen formayı terletmek yetmiyor. Akıllı oynayıp sahadan istediğin sonucu almaktan geçiyor.

Sayfalarca yazalım; yapılan pas alışverişine basmayıp neden geride bekledik, neden hakem takdir haklarını hep Twente lehine kullandı, Basser’in gördüğü iki sarı kartta sarı kartlık pozisyonlar mı? diye. inanın şu anda hepsi boş geliyor.

Zamanında sen değil miydin tüm rakiplerini eze eze yenen? Sen değil miydin hakeme dahi düdüğünü yutturan?

Avrupa Liginden elenmek mi bizi bozacak? Arkadaş bizler Sakarya’yı yaşadık boru değil.

Sadece en acı olan skor avantajının dezavantaja dönmesi ve 116. dk da bir umudun toz olup gitmesi. En trajik hikayeyi yaz deselerdi inanın bunların hiçbirini yazamazdım, bu kadar trajik olamazdı...

Orada takımına destek verenleri düşünün. Adam Bursa’dan diğer ülkelerden gelmiş sevdasının peşinden. Onları düşün, hiç düşündün mü evlerine nasıl döneceklerini? Aklınızın ucundan hiç geçti mi? Vicdanınızla başbaşa kalın ve aynaya bakın. Alnınız açık, başınız dikse benden yana hiç problem yok.

Şimdi transferler ardı arkasına gelir. Beni tanıyan bilir bu konu hakkında düşüncelerimi. Gelmesin abi transfer falan, zamanında gelmeyecekse gelmesin. Zamanında al, kampa getir gerekirse alt yapıdan gerekirse 2. ligden olsun ama zamanında gelsin topçu.

Duymadım, bilmiyorum fakat Belluschi’nin yanında stoper ve sağ kanata bir adam geleceğini düşünüyorum. Elimizde sadece lig ve Türkiye kupası kaldıktan sonra...

Öyle ya da böyle bir Uefa Play Off sayfasıda kapandı. Ders çıkarmayın dün akşamdan, mümkünse seneye ders verin...

Bırakıp gideriz mi sandın? Bizdeki sevdayı bilemezsin!

NEDEN ?

Uzun uzun yazmayacağım..
Sadece sormak istediğim sorular var.

1-Neden üç senedir aynı şeyleri yaşıyoruz ?
2-Neden ders alınmıyor ?
3-Neden korkak bir oyun yapısıyla oynuyoruz ?
4-Neden plansız yönetiliyoruz ?
5-Neden her zaman açık açık gözüken hatalar değişmiyor ?
6-Neden şampiyonluktan sonra eşik atlamamız gerekirken sürekli geriye gittik ?
7-Neden geleceğimiz bile bile çöpe atıyoruz ?
8-Neden teknik heyet ve yönetimin vizyonu bu kadar dar ?

NEDEN ?

Bu gecede Bursaspor

Hayal kırıklıkları yerini ümide bırakmadan, üzüntümüz geçmeden karalayalım birşeyler. Herkes gibi tura inancım tamdı maç öncesinde, hatta kura çekildiğinden bu yana. Taa ki 62.dakikaya kadar...

Maça iyi başladık sahada baskı yemeyen, ilk maçın skoruna yatmadan kendi klasik mücadelesini sahaya yansıtan bir Bursaspor vardı. Çok gereksiz bir pozisyonda Kaptan'ın elle oynaması sonucu hediye ettiğimiz penaltı ile Twente'yi umutlandırmayı başardık. Neyse ki devre sonuna doğru Basser'in yarattığı Pinto'nun usta bir vuruşla sonlandırdığı pozisyon ile deplasman golünü bulup ibreyi iyice kendimize çevirmiştik. İşler tamamen bizim lehimizeydi ve önümüzde sadece 45 dakika kalmıştı...

İkinci yarı herşey sadece 15 dakika istediğimiz gibi gitti. Önce 61.dakikada yenilen gol ardından ''Ulan hala biz tur atlıyoruz kaldı yarım saat'' diyerek kendimizi teselli etmeye fırsat bulamadan yenilen 3.gol herşeyi aldı götürdü. 60.dakikaya kadar kendisine yarayan mükemmel bir skoru elinde bulan takım 2 dakika içinde sıfıra dönüyorsa bu travmayı kaldırmak kolay değil. Nitekim bu psikolojik etkiye bir de İtalyan Rizzoli'de el koyunca işler iyice çığırından çıktı ve gece adeta kabusa döndü. Basser'in gördüğü 2.sarı kart çok ama çok ucuzdu böylesine önemli bir maçta aynı hareket iç sahada oynayan takıma olsaydı o kart çıkmazdı. Sadece kart pozisyonuda değil tamamen ev sahibi lehine kullanılan takdir hakları mağlubiyete adeta tuz biber ekti.

2 dakikada 2 gol yiyen, ardından 10 kişi kalan takım bu skoru ancak 116.dakikaya kadar tutabildi. Altı pas üzerindeki oyuncuları marke etmeye çalışırken penaltıda bekleyen Fer maçın gol perdesini açtığı gibi kapatırken hayallerimizide alıp götürüyordu.

Bu sonucu haketmediğimiz aşikar.Tutup burada isim isim sallamaya da niyetim yok sadece Scott Carson'a muhteşem performansı için teşekkür ediyorum. 4 gol yesede inanılmaz iyi bir maç çıkarttı bana göre.

Esas sınav bizim için bundan sonra başlıyor, geçtiğimiz sezon Beşiktaş'a 1-0'dan 2-1 kaybettiğimiz maç sonrası yaşadığımız travmanın daha büyüğü karşımızda. Bu sonuçlar biz taraftarları yaraladığı kadar eminim ki teknik heyet ve futbolcu kadrosunu da yaralıyordur. Hayallerimizi bir sene daha erteleyip bu kabusu el birliğiyle taraftar-takım bütünleşmesini sağlayarak aşmak gerek. İlk sınav pazar günü Arena'da G.Saray'a karşı, Allah yardımcımız olsun... Tekrardan hepinizin canı sağolsun...

30 Ağustos 2012 Perşembe

Yürüyelim Zaferlere



Bugün 30 Ağustos yani Zafer Bayramı. Öncelikle bu güzelim vatan uğruna şehit düşen, gazi olan, eli silah tutan çarpışan, “vatan sağolsun” düşüncesi ile hareket edip emek verip cephede yardımını esirgemeyen kadınlarımıza; saygı, şükran ve minnetlerimi sunuyorum. Hepsinden Allah razı olsun.

30 Ağustos 2012 ise bizler için farklı bir gün. Uefa Avrupa Ligi 2. tur Play off karşılaşmasında 3-1’lik skor avantajı ile Twente’te konuk oluyoruz.

Klasiktir eksiklerden bahsetmek. İlk maçta sakatlanan Serdar forma giyemeyecek ve dün basında Ozan İpek’te bir sıkıntı olduğu yazıldı fakat açıklama gelmediği için muhtemelen oynacağını düşünüyorum. Ozan eski günlerine döneceğinin sinyalini vermişken, oynamaması gerçekten büyük bir eksiklik olur bizim için.

Rakipte ise en büyük silahı olan Chadli forma giyemecek (inşallah). Chadli’nin olmaması bizim için büyük avantaj...

İ.B.B. karşılaşmasında mental olarak sahada olmayan takımın kendini bu maça sakladığına eminim, ilk maçtan yola çıkarak bu maça dair bir şeyler yazacak olursak. İlk yarıyı pozisyon vermeden kapadığımız takdirde tüm avantajın bize geçeceğini düşünüyorum. Allah korusun soyunma odasına mağlup bir şekilde girersek ikinci golü kendi kalemize atabiliriz. O yüzden sağlam defans anlayışı ile oynayıp en önemlisi ise hata yapmamalıyız.

En büyük avantajımız ise Twente’nin defans anlayışı. Kontraatağı seven takımımıza karşı bu maçta da defansı önde kurarlarsa işimizin daha da kolaylaşır ve oradan galibiyetle döneriz. Tabiki en önemlisi kalemizde gol görmemek.

Koca bir şehrin kafası bu maçta, vurduğun gol olsun Bursasporum...

Saldır engelleri AŞ!

Zafer Bayramında yeni bir zafer kazanalım...

28 Ağustos 2012 Salı

Son 90 Dakika



Sezon içerisinde kırılma anları olur zaman zaman.
Mesela 2010 yılında 3-2 kazandığımız Fenerbahçe maçı , kötü oynadığımız fakat duran toptan attığımız gol ile 1-0 kazanıp, üç puan aldığımız Gaziantep maçları gibi.
Bu sezonun bana göre en kritik maçına çıkacağız perşembe akşamı. Öyle ki turu geçmemiz ve geçememi tüm sezon planlamasını değişterecek.

Şampiyon olduğumuz yıl nasıl eşik atladadıysak gruplara kalmamızda bir eşiği atlamamız demek olacak. Avrupa Kupalarına katılma geleneğini sürdürmemizin yanından gruplara kalmamız hem prestij hem de gelir açısından getireceği katkılar açısında da baktığımızda bu turun önemini daha iyi bir kavranıyor.

Açıkçası tedirginim. Çünkü geçtiğimiz hafta takım oynayabileceği en maksimum futbolu sahaya yansıttı. İlk maçta Bursaspor'u pek iyi analiz etmediği belli olan Steve McClaren'ın bu maça günler öncesinde kafa yormaya başladığını düşünüyorum ki özellike Batalla ve Pinto'yu çok zor bir maç bekleyecek yarın. Bu konuda tek avantajımız skor üstünlüğümüz olacak. Hele ilk 15-20 dakika gol yemezsek veya bu gol yememe süresini ikinci yarıya kadar sürdürebilirsek başta Sestak olmak üzere bir çok gol pozisyonu bulacağımız düşünüyorum.

Yine bu maç özelinde en önemli şeylerden biri de şüphesiz olası gol veya gollere vereceğimiz reaksiyon olacak şüphesiz. İlk maçta bunun en kötü örneklerinden birini yaşamamıza rağmen iyi bir şekilde atlatmıştık. Her ne kadar kendi sahamızda oynamayacak olsakta bu faktörü etkileyecek en önemli etken maça konstrasyon. Umarım bizim futbolcular nasıl olsa geçeriz turu havasında değillerdir.

Bursaspor'da eksikler can sıkıyor açıkçası. İlk maçın hemen başında sakatlanan Serdar Aziz bu maçta yok.
Dün Ozan İpek'te problem olduğuna dair haberler çıkmıştı basında. Ertuğrul hoca akşam bir şey demedi onun hakkında. Sanırım sahada göreceğiz Ozan'ı.

Rakip Twente'ye bakacak olursak hücum gücünün en önemli elemanı , ilk maçta takımının tek golünü kaydeden Chadli bu maçta forma giyemecek ki hücum gücünün büyük bir kısmını Tadic çekecek gibi görünüyor.
Bunun yanında takımın önemli savunma oyuncularından Norveçli Andreas Bjelland'da bu maçta forma giyemeyecek.

Bursaspor umuttur , Bursaspor başkadır...
Bir kent senden zaferle dönmeni bekliyor...

Not : Maç TRT Spor'da yayınlanacak. Ayrıca Merinos Parkı'na dev ekran koyulacak. İsteyeneler buradan da takip edebilirler karşılaşmayı...


27 Ağustos 2012 Pazartesi

Kayseri'nin Diyeti

Sezonun 2. lig maçında kendi sahamızda ilk golümüzü yiyerek ilk mağlubiyetimizi aldık. Bu maçı kazansak 6 puan yapan tek takım olacaktık; "Kazansak" deyince herkes için geçerli tabi mesela dün Galatasaray'da kazanabilirdi ve "6" puan yapabilirdi ama bizim durumumuz biraz daha farklı sanki.

Maça kontrollü başladık zaten sahaya baktığımızda Ertuğrul Sağlam Serdar'dan kaynaklanan mecburi değişikliğide sayarsak 5.5 farklı oyuncu ile başladı. 0.5 Sestak-Batalla değişikliği dün sahada farklı bir görevle sahadaydı Sestak.

Maçın başında net pozisyonlar yakalayamasada şut pozisyonları yakaladı İ.B.B. ama kalede Carson, Twente maçına nazaran çok daha güvenli duruyordu hatta dünkü performansı Twente maçı öncesi en çok sevineceğimiz durumdu. Onun dışında bizim ilk yarı çok net pozisyonlarımız var. Önce Sestak'ın sonrada Bangura'nın kaçırdıkları ibretlik.

İlk yarı çok net pozisyonları girdik ama bizimde oyun üstünlüğü kurduğumuz pek söylenemez sadece N'Diaye ve Basser'in kalitesi ile oyunu bizim tuttuğumuz gerçeği var. Yine yalnızları oynayan bir N'Diaye gecesiydi "N'Diaye alıyor, bakıyor, taşıyor, basıyor, bakıyor kimseyi bulamıyor, arıyor" hep bir çalışma halinde hal böyle oluncada 70. dakikadan sonra N'Diaye'ninde insan olduğu akla geliyor ve Bursaspor düşüyor zaten dün skora ihtiyacımız olmasına rağmen oyunu İ.B.B sahasına yıkamamamızın yegane sebebi N'Diaye'nin oyun başında fazla efor sarfetmiş olması. Bu anlattıklarımın özeti de şu; Ya Musa'nın ölüsü dahi N'Diaye'nin yanında oynamalı yada oraya bir transfer yapılmalı.

Kanat ikilisi Ferhat ve İsmail'di. Ferhat daha Süper Lig'e geldiğinin hepsini geçtim Bursaspor'a geldiğinin farkında değil dün ilk defa 11 başladı bunlar onun mazereti olabilir ama oyun olarak fersah fersah ötelerdi Bursaspor'un. Ayaklarının hızına güvendiği kadar aklının hızına da güvenmeli. Süper Lig ve 1. Ligde oynayan oyuncular arasındaki en büyük özellik farkı bu; ayağındaki topu hedefe götürme süresi. Ferhat fizik kalite, arzu olarak belki Bursaspor'da oynayabilir ama bu düşünce yavaşlığıyla çok zor ki dün Twente maçının hatrına protesto eden, homurdanan bir tribün olmadığını da ekleyelim. Ferhat'ın dün oynadığı oyun ile normal bir maraton tribünü önünde oynaması çok zor. Dün yaptığı tek olumlu hareket Bangura'nın kaçırdığı pozisyon öncesi Ömer Erdoğan'a kestiği toptu. İsmail ise ilk 5 dakika heyecanlı sonrası nadide bir kar tanesi gibi yavaş yavaş eriyor, eridikçe ihtişamını kaybediyor. İsmail ilk oynamaya başladığında yeni Volkan Şen hatta daha fazlası deniyordu ben O'na yeni "Aydın Yılmaz" diyebilmek istiyorum. Aydın'da Galatasaray taraftarı tarafından istenmeyen bir oyuncu iken şimdi oyuna girdiğinde heyecanlandırabiliyor. İsmail'de enseyi karartmamalı daha 91 doğumlu hani sadece forma numarasında kalmamalı bu durum, çalışarak daha hızlı düşünerek, daha çok maçı yaşayarak belki birşeyler olur.


Dün maç sonu en çok eleştiri alan oyuncu Bangura'ydı bencede hak etti Sestak ile beraber; Bangura için söylenebilecek fazla birşey yok. Aslında dün şans yanındaydı değişik çalımlarla adam eksiltti ama son vuruşlarda yetersiz kaldı ki benim için Bangura demek "Son Vuruş" demekti. Hani 1 maç ile idam etmek istemem ama o gol vuruşlarını yapmayacaksa iş sakat ama dün kü Bangura'yı izleyince Okan'ın heyecanını taşıdım. Milli Takımlardan fırsat bulursa Bangura'dan formayı alır. Hatta Belluschi transferi olursa Sestak ve İsmail'den de formayı alabilir.

Geçen hafta Kayseri deplasmanında oynamadan Pinto'nun bireysel gayretiyle tek gol atıp 3 puan almıştık bu haftada benzerini yaşadık net pozisyon diyebileceğimiz belki pozisyonu yokken İ.B.B.'nin bir duran topta İbrahim Öztürk'ün tedirginliğiyle golü buldu.

Dün alınan mağlubiyete üzüldüm ama Twente maçına o kadar çok kanalize oldum ki; heyecandan üzülemiyorum bile futbolculardan da illa benim gibi düşünende vardır; Perşembe günü tarihi bir maç olacak bizim için inşallah dünkü beceriksizliğimizi Hollanda'ya taşımayızda turla döneriz Ülke'ye.

Turgay için birşeyler karalarım diyordum maç öncesi ama açılan pankartı görünce söylenecek herşey söylenmişti zaten.

24 Ağustos 2012 Cuma

Bursasporluya her gün bayram

 Bayramın 1.günü gelen Kayserispor galibiyeti ile katlanan bayram sevincimiz dünkü Twente galibiyeti ile sürdü desek yanlış olmaz herhalde. Öncelikle (yaz) okulum dolayısıyla dün Bursa'da olamadığım için büyük hayal kırıklığı yaşıyorum hala. Neyse ki gruplara kalınca bende acısını çıkaracağım elbet bunun. Neyse uzatmadan maça geçelim... Şehir zaten bu maça hazır olduğunu günler öncesinden belli etmişti. 3 sezondur Avrupa Kupalarına abone olan Bursaspor bu sene el birliği ile geçtiğimiz sezon kaldığı yerden daha ileri gidecekti ve bu taraftar-takım bütünleşmesinden geçiyordu. Nitekim dün herşey yolunda gitti ve 1-0 geriye düşmemize rağmen 3-1 gibi turun kapısını epey açan skoru elde ettik.

Maç ile ilgili önce Serdar Aziz'e geçmiş olsun diyerek başlamak gerek. Bu sezon istikrarına en çok muhtaç olacağımız Serdar'ın sakatlanması epey kötü oldu hem onun için hem kulüp için. Kalan bir haftada bir stoper transferi yapmayacağımızı düşünürsek İbrahim Kaş'ın takımda kalması kesinleşti. Ancak İbrahim Kaş olur da giderse Taha Can, Batıcan veya Süheyl'i Serdar'ın sakatlığı boyunca kulübede yedek stoper olarak çok küçük bir ihtimal olsa da görebiliriz. Küçük ihtimal diyorum çünkü 94'lü Taha'nın her ne kadar 2-3 senedir A2 tecrübesi olsada hala yurtdışı kampları dışında A Takım'a nedense çağırılmıyor, 95'li Batıcan ve Süheyl'in de Akademi Ligi dışında bir deneyimi olmadığını düşünürsek oranın yedeği bu gençler değilde Adem Koçak bile olabilir heralde.

Tekrar maça dönelim aslında sadece Pablo Martin Batalla yazıp yazıyı sonlandırabiliriz. Tangocu adeta 'Yürüyün, gruplara gidiyoruz'' diye haykırarak takımı sırtladı. Tabiki Ozan İpek'i unutmamak gerek sezona başlarken fazla kiloları nedeniyle eleştirdiğimiz Ozan'ın dün yaptığı iki asistte 2009-2010 sezonunu hatırlattı. Takım olarak oldukça üst düzey bir maç geçirdik diyebiliriz rahatlıkla. Twente çok kolay gol atmasının yanı sıra çokta basit goller yiyebilen bir takım ve biz iç sahada 3 golden daha fazlasını bulabilirdik ancak buna da şükür diyelim. Deplasmanda atacağımız bir gol bize turu getirir, 3 veya daha fazla yemeyiz kesinlikle. Bizde Serdar'ın onlarda ise Chadli'nin rövanşta oynamayacak olması iki takım adınada aynı ölçüde bir kayıp. Yani dengeler adına değişen pek birşey olmayacaktır.

Orta sahamıza ise ayrı bir parantez açmak istiyorum. Şüphesiz herkesin transfer sezonunda takviye beklediği mevki burasıydı ancak sadece Murat Yıldırım ismi ile güçlendirildi bu bölge. Sezon başından itibaren Musa ile N'Diaye'ye emanet. Alfred N'Diaye 1990, Musa Çağıran ise 1992 doğumlu yani Bursaspor ortasahasının yaş ortalaması sadece 21. Yani bu yaşta oyuncuların en büyük sorunu 'istikrar'dır. Dün her ne kadar çok iyi oynasalarda, vasat geçireceği maçlarda olacaktır. Sabretmek şart bu isimlere, sabrın sonu Bursaspor için selamet olacaktır. O yüzden ben buraya transfer olmasada  sezon boyunca çok büyük sıkıntılar çekiceğimizi düşünmüyorum. En azından ilerisi için umutlanıyorum, Musa-Alfred transfer yapmazlarsa Bursaspor ortasahasını 10 sene domine edecek potansiyelde iki oyuncu çünkü..

Şimdi önemli olan bir İBB maçı var, Turgay Bahadır'a vefa borcumuzu ödemek için bir fırsat. Taraftar asla unutmayacaktır zaten. O sınavı kazasız belasız atlattıktan sonra 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda yine bayram yapmaya devam edip gruplara uzanma dileğiyle...

Şimdi bu kadar yazdık tamam eyvallahta onu bunu bırakın nasıl oydu (!) Batalla ? :))


Avrupa’da Timsah Yürüyüşü

Gece’den başlamıştı Twente maçının heyecanı, ne olacak ne bitecek derken yarım yamalak uykudan sonra açtık gözümüzü yeni güne.

Ofiste zaman geçmiyor, sürekli sol ayağım titriyor, bir şekilde hemen akşam olmasını istiyor ve maç atmosferini yakalamak için Arap parkına gitmeyi bekliyordum. Nihayet vakit geldi ve ufak ufak Stadyuma doğru hareket etmeye başladık.

Garip bir hava hakimdi Stadyum çevresinde, tüm taraftarlar takıma güveniyor maça dair sohbetlerle maç saatini bekliyordu. Takım otobüsü geldiğindeki görüntüler ise muazzam. Bir takım ancak bu kadar güzel karşılanabilir ve bu takım karşılamanın geleneksel olması gerekir diye düşünüyorum.

Yaklaşık olarak maça 1 saat kala tribünlere girdik ve ilk defa böyle bir kalabalıkla karşılaştım. Maraton tribünü genel olarak maça az bir süre varken dolmaya başlar fakat bu maçta içeri girdiğimizde tribünde ufak tefek boşlukları görünce epeyce şaşırdım. Maç günü Twente taraftarının gelmediğinden dolayı UEFA’dan özel izinle deplasman tribünü biletleride bizim için satışa çıktı ve Bursa’da da en iyi deplasmanı bizim yapacağımız gösterilmiş oldu.

Maçtan önce bu maçın 1-0 lehimize ya da 0-0 biteceğini düşünüyordum fakat takım ısınmaya çıktığındaki atmosferi görünce galip geleceğimize iyiden iyiye inanmıştım.

Takım ısınırken klasikleşen yumruk şovda küçük bir anektot vermek istiyorum. Takıma yeni katılan ve ilk defa maç kadrosuna alınan Forsell’i ilk defa sahada gördük. Teksas’tan önce Forsell’i yumruk şov yapması için tribüne çağırdık ve yaptığı yumruk şovla adeta büyüledi. Böylesine sempatik bir adamın takıma ısınması uzun sürmeyecektir. Umarım faydalı olur.

Maçın başlama düdüğü ile beraber mükemmel bir tribün ile birlikte ataklarımızda gelmeye başladı. Pinto’nun, Sestak’ın, Batalla’nın kaçırdığı basit pozisyonlar vardı, hele ki Batalla’nın kestiği topa Sestak dokunabilse her türlü gol olacaktı fakat olmadı.

Bu sırada Twente’nin ilk pozisyonu geldi, defansın arkasına atılan topta Serdar arkadan müdahele etti ve golü önledi. O pozisyonda müdahele edemese belkide şu anda bambaşka şeyler konuşuyor olacaktık. Pozisyonda sakatlanan Serdar’a geçmiş olsun diyorum. Net bilgi olmaması ile beraber 4 ila 6 hafta arası sahalardan uzak kalması bekleniyormuş.

Maçta ilk ciddi pozisyonunu yakalayan Twente, 31.dakikada Chadli’nin golü ile öne geçti. Ölü pozisyondan gelen gol tribünlerde bocalamaya sebep olsa da golümüz fazla gecikmedi.

39. dakikada Batalla’nın verdiği pas ile çizgiye inen Ozan’ın arka direğe kestiği topa düzgün bir vuruş yapan Batalla eşitliği sağladı. Bu golde hem Batalla’ya hem Ozan’a hakkını teslim etmek gerekirken bir parantezde Pinto’ya açmak gerekir. Batalla’nın vuruşunda –top çarpmasın- diye kendini yere bırakan akıl dolu bir oyuncu Pinto.

İkinci yarı 1-1’lik eşitlik ile başladı. Dakikalar 53’ü gösterdiğinde Batalla’nın pası ile ceza sahasına girmeden düzgün bir vuruş yapan Sestak üstünlük golümüzü atmış oldu. Bu maçta ezdiği toplardan dolayı, hayatımda ilk defa şöyle bir cümle kurdum; “Sestak’a edilen küfürler harbiden mübah” ve bu cümlenin üstünden 2 dakika geçmeden golünü attı Sestak. Umarım bu gol Sestak’ı kendine getirir ve artık atılacak pozisyonları kaçırmamasını sağlar.

Maçın 65.dakikasında Ndiaye’nin pası ile sol kanattan içeri kat eden Batalla, kaleyi çaprazına alır almaz arka direğe vuruşunu yaptı ve top direğin içinden dönüp taca çıktı. Bu pozisyon maçın en talihsiz anı olarak hafızalara kazındı. Keza bu top gol olsa fark dahada açılacaktı belkide.

2. Golden önce oyuna girmesi için çağırılan fakat Sestak golünü attıktan sonra tekrar kulübeye dönen Forsell 69.dakikada oyuna dahil oldu. Açıkçası bu kadar kısa zamanda ve böyle bir maçta kendisi için yorum yapmak pek doğru olmaz. İlk izlenimlerim olumlu yönde fakat defansif yönü epey bir eksik. Kulübeden gelecek taze kan eksikliğine çözüm olabilecektir diye düşünüyorum.

Maçın 81.dakikasına girildiğinde çizgiye inen Ozan’ın ön direğe koşu yapan Batalla’yı görüp çıkardığı ortaya, güzel bir kafa vuruşu ile cevap veren Batalla farkı 2’ye çıkardı. Golden sonra Batalla’nın sevincine dikkatinizi çekmek istiyorum. İzleme imkanınız varsa tekrar izleyin derim.

30 Ağustos tarihinde Hollanda’da oynanacak rövanş maçı için avantajlı bir skor elde ettik. Burada Ertuğrul hoca, Başkan ve futbolcuların ortak cümlelerini söylemek gerekir; “Sadece avantajlı bir skor elde ettik, futbolda her sonuca yer var. Her şey bitmedi.”

Açıkçası ayaklarının yere basması, galibiyete sevinip ama işin daha bitmediğinin bilincinde olmaları çok güzel. Bu yüzden tur bize gelecek ve tarihimizde ilk defa UEFA Avrupa Ligi gruplarında mücadele etme hakkına erişeceğiz.

Maç sonunda Batalla’nın “Burada oynamaktan çok mutluyum ve burada oynamaya devam etmek istiyorum” şeklinde bir açıklaması var. Buradan yönetime sesleniyorum; Batalla, Pinto, N’diaye’nin sözleşmelerini gelin 2085’e kadar uzatalım. Ne dersiniz?

Maç öncesi, maç içinde ve maç sonunda elinden geleni yapan orada bulunan herkesin boğazına ve yüreğine sağlık.

Bu arada Steve McClaren benim sesim hala kısılmadı? Sadece kulağımda uğultular devam ediyor. Sizde durum nasıl?


https://twitter.com/BsBaskadir

https://twitter.com/ibodal16

Bursa Karnavalı




 İşte böyle heyecanla bekliyordu Bursaspor taraftarı sevgiliyi ellerinde yanan çiçekler ve bu çiçeklerin saçtığı enfes barut kokusuyla; tarihin tanıklık eden ilk Stadyum Caddesiydi binlerce sevdalı işte böyle karşıladı takımı.

Stadyuma girildiğinde iğne atsan yere düşmeyecek gibiydi başta taraftarın maça muazzam ilgisine yönetiminde kombine sahiplerine davetiye uygulaması ve Twente tribününün özel izinle Bursaspor taraftarına verme hamlesini de ekleyince uzun süre sonra "Camia" görüntüsü verdik dosta düşmana. Öyle ya yönetim taraftarı müşteri olarak değilde bu takımın can damarı olarak gördüğünde ortaya bu tablonun çıkması hiçte sürpriz değildi zaten. 

Maça klasik 11 diyebileceğimiz isimler ve dizilişle başladı Ertuğrul Hoca ama fark vardı "Zihniyet" daha 2. dakikada Pinto ile denedik olmadı Sestak ile denedik yine olmadı Pinto, Batalla, Basser topun arkasına kim geçse o sorumluluğu alıyordu. Twente'nin oyunu da bu süreçte yan pas, geri pastan öteye geçmiyordu hatta bizde çok eleştirilen Adem Koçak Twente kadrosunda olsa Leroy Fer'i kesermiş o denli bir takım vardı sahada rakip olarak Bursaspor ise ayağa pas oynayan, hızlı atağa çıkan "Gerçek Hollanda" takımı gibiydi adeta. İlk verdiğimiz pozisyon keşke gol yeseydik diyeceğimiz bir pozisyon oldu. Savunmanın arkasına atılan topta Serdar yetişti ama kendini sakatladı. 4-6 hafta arası hatta maç ritminide yakalamasını düşündüğümüzde 2 ay sahalardan uzak kalacak, "Geçmiş Olsun Genç Adam".


Türk Takımı olmanın gereğini yerine getirerek ilk ciddi atak diyebileceğimiz pozisyonda adam paylaşmada yaptığımız hatayla golü yedik, Scott Carson'un kurtarabileceği bir pozisyondu ama yakın mesafede bu golü yediği içinde çok fazla birşey söylenemiyor. Maça hızlı başlayan Bursaspor ve Tribün 5 dakikada olsa duruldu bu golden sonra şahsım adına maç öncesi en çok korktuğum olayda buydu; "5 dakikada 2 gol yemek" bundan önce oynadığımız Avrupa maçlarında benzer olaylar başımıza gelmişti daha ilk golü kimin attığını anons etmeden ikinci golü yemek ama öyle birşey olmadı. Batalla direnişi elden bırakmadı kendi hazırladığı pozisyonda, koşusunu arka direğe yaptı ve gelen topa şahane bi yarım voleyle beraberliği skora, neşeyide tribünlere geri getirdi. Golün geliş zamanlaması gecenin en güzel hareketlerinden biri oldu değişik varyosyonları denemeden zaten iyi oynayan takımla devam etme şansı verdi bize bu gol.


İkinci yarıya durgun başladık sayılır herkes artık Sestak'a saydırmaya başlıyordu ki Sestak'tan 45 haftadır beklenen gol geldi. Önüne atılan topu alıp, adım atıp, vuruşu tam 2. forvet golüydü yani 45 hafta sonra Ertuğrul Sağlam'ın Sestak'ı sağ açığa koyuşunun meyvasını aldık. Umarım Sestak bu golden sonra Ankaragücü'ndeki performansına dönüş yapar zira 2 maçtır 2 galibiyete rağmen sahanın en kötüsü Sestak. Sestak'ın bu attığı golden sonra ilk tebrik eden adamında Bangura olması şahane bir olguydu benim için oynayan, oynamayan herkesin maçı yaşaması aynı şekilde Batalla'nın attığı 3. golden sonra Forsell'in sevinişi takım oluşumuzun çok güzel göstergeleri.




2. Golden sonra oyunun tansiyonunu biraz düşürdüğümüz söylenebilir bu sefer hata bekleyen taraf biz olduk gerçi Twente bu skora da tav gibiydi. Biraz oyunun içinde aktif dinlendikten sonra Batalla'nın vuruşuyla "Goool" diye ayağa kalktık ama o topun direkten nasıl döndüğünü hala anlayabilmiş değişim. Bu arada Sestak-Forsell değişikliği oldu. Bu değişikliğin amacı 3. bölgede biraz daha ayağımızda top tutmaktı besbelli ama Forsell kendisininde söylediği gibi bu beklentiyi karşılayamadı ama buna rağmen Batalla'nın kafasından 3. golü bulmayı başardık. Vederson'un Ozan'ın önüne yuvarladığı topu Ozan bu sefer ön direğe kesti ve yine Batalla takımın 3. golünü attı. Bu gol Ozan ve Batalla'nın 3 senedir birlikte oynamasının özetiydi aynı ilk gol gibi nereye koşu yapılacağını, Ozan'ın hangi şiddette orta yapabildiğini Batalla'nın ezber etmesiyle alakalı. Forsell'inde ilk maçında böyle kötü olmasını ben birazda buna bağlıyorum. Bizim takımın iskeleti birbirini çok iyi tanıyor Forsell'in bu takıma adapte olması da bu anlamda biraz zaman alabilir. Ayrıca dün kendi mevkisinde oynamadığını da eklemek gerekiyor.



Sonuç olarak şahane bir gece yaşattığı için Ertuğrul Sağlam'dan Yavuz Özkan'a, Batalla'dan tribünde omuz omuza verdiğimiz kardeşlerimize ve taraftarı müşteri olarak görmeyen davetiye ve rakip tribünü almayı akleden yöneticilere teşekkür ediyorum. Muhakkak ki ilk maçta bitmedi bu hikaye ama biz tarihe tanıklık ettik, inşallah bu filmin devamına da "Avrupalı Teksaslar" tanıklık eder özlemle hayalini kurduğumuz gruplara kalabiliriz. Maç çıkışında insanlardaki mutluluğu, zafer sarhoşluğunu, huzuru, renklerin cümbüşünü görünce "Olimpiyat 2020"ye Bursa şehri tek başına aday olabilir sıkıntı yok.



Not: Fotoğraflar Emre Koşak, Mustafa Kemal Makinacı ve adını bilmediğim kahramanların makinalarından, saygılar, Ellerine sağlık.


https://twitter.com/Cuncunonline

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Kafalar Avrupa’da

Bayramın ilk günü açtık sezonu. Öncelikle “Sensiz bayram kutlanır mı?” deyip yüzlerce km. yol giden tüm arkadaşlara/abilere teşekkürlerimi sunuyorum. Her birinizin tek tek yüreğine sağlık...


Bayramdı, ziyaretti derken 19.00’a doğru maçı izlemek için Mudanya’ya doğru yola çıktım. Trafik dolayısı ile maçın 28. dakikasına yetişebildim, haliyle gol haberini yolda aldım.

28. dakikadan itibaren açıkçası doğru düzgün ne olgun atak izleyebildim, ne de sahada bize yakışan bir futbol. Kayseri bize göre daha iyi top çeviriyor, Allah’tan final paslarını ve son vuruşları yapamıyorlardı.

Varlık gösterememesi sebebi ile Sestak’ın yerine giren İsmail Haktan’ın yapmaya çalıştıklarıda neydi Allah aşkına? Konuşmaya, tepki göstermeye çalıştığı kadar top oynamaya çalışsa maçı 2*0’a getirip epey bir rahatlayacak ve Kayseri’ nin umudunu kaybetmesini sağlayacaktık. Fakat İsmail oyun oynamak yerine serbest vuruş kullanılması için atılan topu geri atıyor, aklı sıra zaman geçirmeye çalışıyor, üstüne bonus olarak sarı kart görüyordu.

Sürekli –patlamama zaman var- diyen bu çocuğun elimizde patlayacağını düşünmeye başladım. Sezona iyi başlayan fakat sonrasında varlık gösteremeyen bir topçudan beklentim kalmadı artık.

En büyük avantajımızın Kayseri deplasmanına ilk hafta gidişimiz ve Kayseri’ye nazaran daha oturmuş bir kadroya sahip oluşumuz olduğunu düşünüyorum.

Maça dair bariz belli olan ise sahada ki çoğu futbolcumuzun kafasının Twente maçında oluşuydu. Bu denli etkisiz futbolun başka bir açıklaması olamazdı çünkü. Neyseki oynadığımız oyun kötüde olsa; sezona 3 puanla başlanması, oynanan futbolu unutturmaya yetti. Hazırlık maçıda olsa galip gelmek güzeldir, ama bu galibiyet hem bayram, hem sezonun ilk maçı, hemde bayramın ilk günü yaklaşık 750 km. yol giden ve o yolu galibiyet ile geri dönecek olanlar için daha da bir anlamlı oldu.

Son Viraj

Yarın akşam 20.30’da sezonun en önemli maçına çıkacağız. UEFA Avrupa Liginde rakip Hollanda ekibi Twente.

Geçtiğimiz senelerde edindiğimiz tecrübelerle bu maçı avantajlı bir şekilde atlacağımızı düşünüyorum. Hangi tecrübe diye soran arkadaşlar olacaktır muhtemelen, o yüzden tek bir örnek vereyim.

Geçtiğimiz sezon rakip Belçika ekibi Anderlecht. İlk yarı 1*0 üstünlüğümüz ile geçildi, ikinci yarı skor eşitlendikten sonra bizlerin etkisi sonucu takım iyice yüklenmeye başlamış ve nihayetinde kalemizde 2.golü görüp deplasmanda 2*2’lik sonuçlada Avrupa’ya veda etmiş olduk.

İlk maçı 1*1 sonuçlandırmış olsaydık geçen sene Avrupa Liginde gruplarda biz mücadele edecektik.

Bu örneği vermemin sebebi galip gelmek önemlidir fakat deplasmanda atılan gol daha da önem taşır. Öncelikli düşüncemiz gol yememek olmalıdır ve tribünler olarak bizler sadece takımı ateşlemeli ve rakip üstüne oynamalıyız. 0-0’da deplasmana avantajlı gitmemizi sağlayabilir.

Bugün açıklanan takımı meşaleler ile karşılama fikri ise çok yerinde olmuş. Hala haberi olmayanlar için;

Yarın (yani maç günü) 17.45’te Stadyum Caddesi'nde yapılacak olan meşaleli karşılama için tüm taraftarlarımızın meşaleleri ile gelmeleri gerekmektedir.

Güzergahı bilmeyenler için,

Vurduğun gol olsun Bursasporum. Golleri sıralara, bayramı devam ettir Bursa’da...

https://twitter.com/BsBaskadir

https://twitter.com/ibodal16


10 Ağustos 2012 Cuma

Seç, beğen, al



Sezonun ilk iç saha maçı için açtı kapılarını Bursa Atatürk Stadyumu ve uzun süren bir hasreti sonlandırmak için beklemeye başladı sevdalılarını. Bizlerin tribüne ve takıma, futbolcuların ise bizlere olan özlemi hemen belli etti kendini ve kutsal mabed iftar sonrası takımın sahaya ısınmak için çıkması ile birden enerji patlaması yaşadı...

Açıkçası Ramazan ayında, sıkıntılı bir saatte yani hemen iftar sonrası, ve bazı kesimin tepkileri dolayısı ile tribünlerin bu kadar dolu olacağını düşünmemiştim. İyiki de yanıldım...

Henüz bir hafta önce suni çimde verilen mücadeleyi kazanmanın avantajı ile Bursa’ya gelen, öncelikli hedefi gol yememek olan ve denk getirirsek kontra ve duran toplarla pozisyon yakalarız anlayışını benimsemişti Kups.

Maça başlar başlamaz hırsı, isteği ve turu geçme arzunu belli eden Bursaspor som vuruşların etkisizliği ile istediği erken gole bir türlü ulaşamadı. Bu sırada Kups’un sayılı ataklarından olan üstten dışarı çıkan bir serbest vuruş ve korner vari bir yan top organizasyonunda Carson’da kalan kafa vuruşu.

Maç 0-0 devam ettiği için ne yalan söyleyeyim kullanılan serbest vuruştan epey çekinmiştim, güzelde şut çıkardı Allah’tan top dışarı çıktı.

Tekrar sazı elimize aldık ve ataklar sağlı sollu gelmeye başladı. Goller kaçıyor sinirler yavaş yavaş gerilmeye başlıyor derken ilk maçta yediğimiz karambol gole itafen bu defa 23.dakikada İbrahim Öztürk karambolden topu ağlara gönderiyor ve hem takım hem tribünler rahatlıyordu. Tamam bu iş bu kadar, tur bu golle geldi derken sahneye Pinto çıkıyor ve maçı uzatmaya götürmeye hiç mi hiç niyetimiz yok mesajı verirken, rakibinde gardını iyiden iyiye düşürüyordu. Sekiz dakika sonra bu defa sahneye Mustafa Kemal Batalla çıktı. Sestak’ın attığı pasın üstünden atlayan Pinto, topun küçük dev adamın önünde kalmasını sağladı ve süper bücürde düzgün bir vuruşla topu ağlarla buluşturdu.

İlk yarı tabeladaki 3-0’lık Bursaspor üstünlüğü ve aklıma ilk olarak Finlandiya’lı yeni transfer Forsell’in röportajında “Bursaspor maçı 5-0 alır” cümlesini getirdi. Kalbi temizmiş diyelim...

İkinci yarıya Ndiaye’nin enfes, muazzam golü ile başladık. Hala izlemeyenler varsa muhakkak izlemelerini öneririm. Kullanmadığı ayakla o golü atmak ciddi bir iştir. Ndiaye’nin golünden iki dakika geçmeden Pinto’nun gösterdiği yere topu gönderen Sestak, 5.golün asistini yapıyor ve Pinto’nunda ikinci golünü atmasını sağlıyordu.

Geçtiğimiz sonu prof. sözleşme imzalayan Ozan Tufan’ın Bursaspor A takım forması ile ilk resmi maçına -hemde Avrupa Arenasında- 63. dakikada oyuna dahil olup, 71.dakikada kendisinin hazırladığı pozisyonu golle sonuçlandırması dün akşamın en unutulmayacak anısıydı. Herşeyden önce ben, Ozan Tufan’ın güzel bir golle başlamasına sevindim. Alt yapıdan çıkan topçu için bunlar çok önemli şeylerdir. Üç gün önce Bursa Atatürk Stadyumu zemininde çektirdiği bir resmi “Hedefim bu sahada oynamak” yazısı ile paylaşan bir gencin bu anı yaşaması bambaşka bir şey olsa gerek. Ve Ozan’ın örnek olduğu diğer altyapımızdaki kardeşlerimiz var, hepsi gördü dün akşam neler olduğunu. Demek ki şans gelebiliyor insanın ayağına, siz yeterki fazlası ile çalışın. Ozan Bursaspor forması ile uzun yıllar başarıdan başarıya koşar inşallah...

Sahada gol atmasını istediğim bir kişi vardı, aslında attı golünü fakat ofsayt gerekçesi ile golü iptal edildi. Halbuki pozisyon ofsayt falan da değildi. Evet Bangura’dan bahsediyorum. Bu denli bahtsız bir adamın sezonun ilk iç saha maçında gol bulması güzel olurdu fakat nasip değilmiş diyelim.

Burada bir parantez açmak istiyorum, yeni sezona yeni pankartlar hazırlayan arkadaşlarımızı bir kerede buradan tebrik etmek istiyorum. Emeğinize, yüreğinize sağlık...

Güzel bir akşam güzel bir galibiyet ile sonuçlandı. Yaklaşık 2 saat sonra play off’ta ki rakibimiz belli olacak. Güzel bir kura çekip, güzel sonuçlarla ayrılıp inşallah adımızı gruplara yazdırırız.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Ramazan Ayı'nda Bir Çocuğumuzu da SEN Güldürmek İster misin?

LÖSEV, Türkiye genelinde yaklaşık olarak 11.500 lösemili aileye mutluluk kolileri dağıtıyor.

Vakıf, zorlu tedavi sürecinden geçen lösemili ve kanserli çocukların moral kazanmaları için Türkiye’nin dört bir yanında Ramazan’da iftar yemekleri de düzenleyerek yüzlerce aileye ulaşıyor. Eğer sen de bir koli mutluluk armağan etmek istersen farklı paketlerdeki yardım seçeneklerinden en uygununu seçip bu kutsal ayda desteğini gösterebilirsin.

Detaylı bilgi için www.losev.org.tr sitesi veya www.facebook.com/losev0660 Lösev Facebook sayfasını ziyaret edebilirsin. Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile paylaşımlarınla destekleyebilirsin.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Güle Güle "Şampiyon"


Sezonun sonlarına doğru yazdığımız bu yazıyı Turgay'ın gidişi sonrası tekrardan yayınlayalım dedik gözden kaçıranlar ve birkez daha okumak isteyenler için. Turgay Bursaspor forması giyerken de , İBB forması giyerken içinde bizim için aynı olacak çünkü "O Bir Şampiyon" çünkü "O Bir Adam" çünkü "O Bir Bursasporlu" Yolun Açık, futbol hayatın güzel olsun. Kal Sağlıcakla.


2009 yazında Kayserispor'dan bedelsiz olarak gelmişti Bursaspor'a. Taraftarda gelişine karşı yine memnuniyetsizlik vardı "Kayserispor'un kovduğu adamı ne yapacağız biz?" diyordu birçok kişi. Malum hedef büyüktü Ertuğrul Sağlam'ın 2009 Ocak ayında imza atıp takıma kazandırdığı hedeften sonra takımı bu kez UEFA kupasına katılma hakkı kazandıracak oyunculara ihtiyaç vardı ve taraftarın büyük bölümü için bu "Turgay Bahadır" değildi.

Sezon Kasımpaşa maçı ile başladı o zamanlar Ertuğrul Sağlam 4-4-2 oynatıyor. Sercan-Turgay ikilisi önde, solda Ozan, sağda Volkan kağıt üstünde taraftar için en zayıf halka Turgay Bahadır hele kenarda Shin Young Rok beklerken.


Sonra ben askere gidiyorum, öyle çok yakından takip edemiyorum maçları acemi birliğinde üst devreler açarsa NTV Spor'da altyazılara bakıyoruz, birde eş dost ile telefonda konuşuyoruz. 4. hafta Trabzon deplasmanı direk "0" puan yazdığımız maç. Maçın saati 7, koğuşun yat saati 8 sabah ilk iş skora bakmak. 1-1 gol, Turgay Bahadır dikkat çekmeye başlıyor yavaştan zaten form grafiğinin de yükselmeye başladığı da o hafta diyebiliriz. Çok çalışıyor, 90 dakika hiç durmuyor artık tribünlerde sorulan soru değişiyor. "Bu adamın kaç ciğeri var?"

Sivasspor ve Diyarbakırspor maçlarında asist yaptıktan sonra belki futbol kariyerinin en verimli dönemine giriyor sırasıyla Manisa, Denizli deplasmanlarında 3 puanı getiren en önemli adam oluyor, ki Denizlispor'a attığı gol tamamen alın teri ardından iç sahada İ.B.B'ye 6 attığımız maçı da boş geçmiyor. Ve artık ortak ses yankılanmaya başlıyor "Allah Turgay'dan da, getirenden de Razı olsun"

Sezonunun devamında da çalışkanlığı, verimi hiç düşmüyor Turgay'ın benim için Fenerbahçe maçında atağı başlatan adamdır Turgay, "Şampiyonluk Koşusunu" yapan 3 adamdan biridir Turgay, adamdır Turgay.

Sezonun son maçı, Beşiktaş maçı kazanılmış geçmek bilmeyen saniyeleri sayıyor bütün şehir. Ve büyük zafer, tarih yazılıyor, Bursaspor tarihinden ilk kez "Şampiyon" oluyor. Ağlıyor Turgay, ağlatıyor Turgay!

Şampiyonluk sonrası programlara katılıyor "Şampiyon" takım oyuncuları haliyle unutmuyorum. Yılın en iyi 11 ini say diyorlar. Başlıyor " 1. Ivankov, 2. Ali Tandoğan .... bu senenin en iyisi "Bursaspor Takımı" diyor. Sezarın hakkı sezara, unutmuyor hiçbir arkadaşını. O da 7 gol, 6 asist ile bitiriyor sezonu.


Şampiyon takım sahaya çıkıyor sezon 2010-2011, çıta yükseliyor. Bursaspor sahadan galibiyetler ile ayrılsa da taraftar oyunu beğenmiyor. Yine 4. hafta Karabükspor maçına kadar, o maçta Bursaspor ilk yarıyı herkese göre "Şampiyon" gibi oynuyor ve Turgay 2 gol birden atıyor, ekmeğini taştan çıkarırcasına. Bursaspor'un değişen oyun yapısında, savunma ağırlıklı Bursaspor'da önemli rol oynuyor bitmek bilmeyen enerjisiyle ama yaptığı hatalar daha çok göze batma başlıyor hele Bursa'da Van Der Sar'a karşı kaçırdığı gol kahrediyor.

Bursaspor sezonu tarihinde ilk kez 3. lük ile bitiriyor, Turgay yine bu takımın en önemli parçalarından biri oluyor. Skora katkısı azalıyor ( 6 gol, 4 asist) ama mücadelesi hiç azalmıyor.

Bursaspor'da 3. senesinde sezonu Gomel ile açıyor Turgay Bahadır. İlk ön eleme turunda deplasmanda golünü atmayı başarıyor. Playofflarda rakip Anderlecht ilk maç Turgay sahada değil, Bursaspor 1-0 öne geçtiği maçı 2-1 kaybediyor. Volkan, Sercan, İbrahim Kaş ile yollar ayrılıyor, moraller bozuk şehirde, umut yok denecek kadar az Ozan'ın da sakatlığı eklenince Anderlecht maçına çıkılmasa olur ama daha 5. dakika da atıyor Turgay golünü, ümitlendiriyor şehri yeniden ama yetmiyor bu gol eleniyor ardından gelen goller sonrası Bursaspor.


Yeni sezon yeni umutlarla başlıyor herkes için. İlk maç içeride Kayserispor farklı skor, ardından Mersin İ.Y deplasmanı Turgay 1 gol , 2 asist ile oynuyor. Ve ardından gelen Beşiktaş maçı, Bangura atılıyor, serbest düşüş başlıyor. Takım kötü oynadıkça, takım oyuncu Turgay Bahadır daha da göze batıyor. Homurtular yükseliyor, her hafta istenmeyen adam ilan ediliyor, Ertuğrul Sağlam'ın manevi oğlu ilan ediliyor ama Turgay çalışmaya devam ediyor, takım için oynamaya devam ediyor ama düştükçe düşüyor oyundan, futboldan bu kadar kötü sezon içerisinde ŞanlıUrfaspor maçına çıkıyor, 30 dakikaya 2 gol sığdırıyor. "Tamam" diyoruz, moral olur O'na ama yetmiyor yine daha ciddi maçlarda çıtayı yukarı taşıyamıyor, Eski Turgay'ı sunamıyor bize tekrardan.

Ve bu senenin kırılma anı yaşanıyor Turgay için, Trabzonspor deplasmanı 2. yarıda Pinto'nun yerine oyuna giriyor ve Bursaspor sahada hissedilmeye başlıyor. Önce beraberlik yakalanıyor, tekrardan geri düşülüyor son 10 dakika oluşturulan baskı bir karambol pozisyonu oluşturuyor, Turgay o pozisyonda ne yapsa gol olacak ama o yapmaması gereken tek şeyi yapıyor ve Tolga topu kurtarıyor ve film başa dönüyor. "Ağlıyor Turgay, ağlatıyor Turgay".




1.5 ay geçti o pozisyonun arkasından iyiden iyiye gözden düştü Turgay, taraftar gidecekler listesine üstüne vazife olmamasına rağmen gidecekler listesinin başına koyuyor "Şampiyon Turgay'ı". Günden güne tükeniyor Turgay.


En son kaybedilen Fenerbahçe maçında da oyuna girdi ve sahanın en kötülerinden biriydi, Eyvallah ama bu kadar kolay mı herşey ? Tam anlamıyla 1 sezon bile kötü oynamadan yola mı koymalı O'nu ? Futbol endüstriyel bir oyun buna da eyvallah ama bu endüstri de oyuncunu en dip yaptığı zaman göndermek bu endüstrinin neresinde var ? Ben seneye de bu forma altında görmek istiyorum Turgay'ı, inşallah Ertuğrul Sağlam'da böyle düşünüyordur.






Turgay koştukça taraftar da hatırlar belki yeniden "Kupalarda Yok Gözüm, Formayı Terlet Gözüm" dediği günleri.

7 Ağustos 2012 Salı

Bize Hep %2.5


YAZIK!

Ramazan ayının başlangıcı ile biraz uzak durmaya çalıştım gelişmelerden, takip etmeyeceğim dedim kendi kendime. Başarılı olduğum söylenemez ama sürekli f5 halinde de değildim en azından. Açıkça söylemek gerekirse iyi de geldi.

Öncelikle istanbul basın ile başlayalım. Tamam başlayalımda bizim içimizdekiler ne olacak? Sütten çıkmış ak kaşık mı bizim Bursa basını? Nereden tutsak elimizde kalır.

Taraftarlarıma beraat kararından sonra hürriyetin yaptığı haber damga vurmuştu, hatırlarsınız. Tamam kimse şiddeti övmüyor fakat sen işini yapıyorsan eğer itilenleri, yakılıp ters çevrilen polis aracını, sahaya atılan bıçağıda konuşacaksın. Konuşacaksın ki herkese eşit mesafede yaklaşmış olasın!

“seyircileri sahaya itmişler” yok ya. 3 yaşında çocuk var sizin karşınızda. İtilen adam geri mi koşar, tutulmaya çalışmasına rağmen sahanın içine mi koşar?

“metrobüse atılan bomba” sivil halka yapılan olaya niçin tepkisiz kalındı?

“ters çevrilen polis aracı” sadece bir (rakamla 1) kişi çevirmiş o aracı ve oraları o hale sadece o kişi getirmiş. O da geçen günlerde serbest kaldı.

“sahaya bıçak atılması” bıçak kapalı atılmış problem yoktu sahi.

Perşembe günü nasip olursa bu sezonun ilk iç saha maçına çıkacağız. Ramazan dolayısı ile erkenden girip tribünlerde açacağız orucumuzu çünkü bir daha Bursa Atatürk Stadında oruç açamayabiliriz. Sizlerede tavsiye ederim.

Geçen sene içeri içeceklerimizi, yağmurlu günlerde şemsiyeleri, bazen tesbihleri almıyorlarken elin çocuğu nasıl koca bıçağı sokabiliyor?

Bakın, eski alışkanlıklarınızı devam ettirmeye çalışmayın. Artık herkese eşit seviyede yaklaşmayı öğrenmeniz gerekir. Benzer olayları farklı takımlar yaşadığında birine “taraftarlık psikolojisi, anlamak lazım” dediğinizde; diğerine “terörist bunlar, insan değiller” demeye hiçbir hakkınız yok.

Son olarakta sezon sonu Süper Lig’de atılan en güzel 100 gol sıralaması yapmıştı yayıncı kuruluş. Eshişehirsporlu Diego’nun sağ taraftan sol ayağı ile attığı frikik golü 20. sıralarda yer almışken, aynı golü ters kanattan Eskişehir ağlarına gönderen Batalla’nın yer almaması gerçekten çok ilginç geldi bana. Yoksa ben mi çok art niyetliyim?

Siz ayrımcılığa devam edin, biz de çomak sokmaya...

GINA GELDİ!

Her insan bir Dünya’dır ve doğal olarak her insanın farklı düşünceleri vardır. Kimisi öyle olsun der, kimisi de böyle olsun, bir başkası ise hiçbiri olmasın ister.

Geçen sene gram beklentim olmamasına rağmen Anderlecht’e şanssız bir şekilde elendikten sonra, bir sonraki sezon yani bu sezon hem transferler hem de Uefa Avrupa Liginde beklentim maksimum seviyeye çıkmıştı. Neden diye soracak olursanız; Şampiyonlar ligi oynanmış, ertesi sene Uefa oynanmış ve bu yıl tekrar Avrupa’da mücadele edeceksiniz. Geçen sene zamanında yapılmayan transferlerin cezasını elenerek çektik ve bu yıl bu hatanın yapılmayacağını düşünmüştüm bu sebeplerden dolayı beklentilerim yüksekti fakat yanıldım.

Ben ne yıldız topçu istiyorum, ne de şaşalı bir imza. Samimiyetim ile söylüyorum, az çok Bank Asya’da izlediğim Ferhat’ın gelmesine çok sevindim. Çünkü beklentim var ve beni heyecanlandırabiliyor. Mesela şu anda (yazıyı yazarken) sağlık kontrolünde olan Forsell o kadar da heyecan vermiyor. Neden mi?

Malum ülkemizde gereksiz fazlalıkta yabancı kontenjanı var. Bu kontenjana epey takıldığımızı söyleyebiliriz. Hatta geçen yıl forma şansı bulamayan Step’in bu sezon takımdan ayrılmasının ilk nedenidir yabancı kontenjanı.

Takımda banko oynayan isimler Carson, Basser, Ndiaye, Sestak, Batalla ve Pinto yani 6 yabancı kontenjanıda dolu. Forsell nasıl bir topçudur, yarar sağlar mı bilemem ama çok gereklimiydi? Gördüğüm, okuduğum ve anladığım kadarı ile Batalla’nın yedeği olarak alınan genç bir futbolcu. Umarım dikiş tutar ve uzun yıllar hizmet eder. Bunu canı gönülden istiyorum fakat benim tepkim Ndiaye’nin yanına (Murat’tan birkaç gömlek üstün) bir adam lazımken, ilk imzayı onun atması gerekirken hala bu transferin sonuçlandırılmamasına.

Yıldız falan gelmesin Bursaspor’a. Bu takımda kimse yattığı yerden kimse para kazanmasın. Bu takıma formanın ağırlığını bilen ve ona göre hareket edecek adamlar zamanında(!) gelsin. Zamanından kasıt transferlerin kampa yetişmesidir. Bu senede bu isteğim gerçekleşmedi. Umarım seneye bu hatada düzeltilir ve erkenden transferler sonuçlanır.

SÖZLER TUTULMAK İÇİN VERİLİR!

Şampiyonluktan sonra Bursa Atatürk Stadyumundaki düzenlemeler sonrası, Maraton tribününün kale arkalarına doğru kayması tepki toplamış ve sonrasında yaşanan olaylar ile tribünlerde eksilme yaşanmış, yönetimde bu duruma çare olarak bilet fiyatlarında indirime gitmiş ve kombine sahipleri mağdur duruma düşmüşlerdi. O yıl görmezden gelindi!

Cezalar ile başlayacak olan sezonda bilet fiyatları önceden açıklanmış ve kombinesini alan taraftar iç sahada ki ilk 5 (beş) maçı izleyemeyeceğini bile bile kombinesi almış ve sonrasında hak etmediğimiz şekilde bize verilen cezalar kalkmış ve tribünler kapılarını bizlere açmıştı.

Tribünlerde yaşanan kan kaybına çare olarak yönetim sezon başında bilet fiyatlarını açıklamasına rağmen tekrar indirime gitmiş fakat bu defa bir değişiklik yapıp, seneye kombinesini yenileyecek olan taraftarlara %25 indirim verileceğini resmi siteden açıklamıştı.


İlk defa işe yarayan bir karar alınmıştı. Tabiri caizse ne şiş yanmıştı ne de kebap.

Bu sezon kombine duyurusu yapıldığı zaman hepimiz bir şok yaşadık. %25 sözü yenilip yutulmuş, çok lazımmış gibi iç sahadaki Türkiye Kupası maçları kombinesini yenileyecek olan taraftara ücretsiz olmuştu. Çok mu lazımdı? Sen bana verdiğin sözü tut, ben kupa maçına bilet alıp giderim merak etmeyin.

Bursaspor Kulübü Yönetim Kurulu tarafından ben ne olarak görülüyorum? Taraftar mı, müşteri mi?

Şayet taraftarsam benim sesime kulak ver. Yok müşteri isem beni memnun et.

Şunu unutmayın benim en büyük sevdamdır Bursaspor. Ben ondan vazgeçmem. Ben, sen, o, hepimiz bir gün toprak olacağız fakat Bursaspor baki kalacaktır. Kafanıza göre iş yapmaktan vazgeçin!

Ya söz vermeyin, ya da verdiğiniz sözleri tutun!

Biz %25’leri değil daima %2.5’ları aldık. Sağolun...

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Geçmişten Günümüze



Uzun zaman oldu bir şeyler yazmayalı. Yazacak onca şey varken susmayı tercih ettim, inanın hiç içimden gelmedi yazmak hatta ve hatta konuşmak.
Ramazan ayı geldiğinden beri soyutlamaya çalıştım kendimi yaşanan gelişmelerden, transferlerden, olumsuz havadan vs. Açık yüreklilikle şunu söyleyebilirim; gündüzü gecesi Bursaspor olan birisinin bunu yapabilmesi kolay olmadı. Becerebildiğim de söylenemez tabiki.
Bu sezonun ilk yazısını Kups maçının biletini alır almaz yazacağımı söylemiştim ve şimdi gelişen sokak futboluna değineceğim çok kısa şekilde.
87 model olduğumdan ve Bursa’nın mahalle ve sokak olgusu yerleşmiş, siteleşmeden uzak, çarpık kentleşmeye örnek ve en önemlisi samimi bağların olduğu bir mahallede büyüdüm.
Her çocuğun olduğu gibi bizim çocukluğumuzu gazoz kapakları, cilli bazı yerlerde misket, elektrik boruları ile atılan fişek, yeni yapılacak olan bir binanın açılan temeli, plastik-kames top ve çok nadirde olsa dikişli mikasa toplar oluşturdu.
Tadı hala damağımda akşam ezanına dek yaptığımız maçların. Dizi, kolu, bacağı muhakkak kanayan; bazen sert bir müdahale sonrası asfalta kafasını vurup kafası açılan, bazen arabanın altına top kaçmasın diye arabaya çarpan, bazende futbol oynamaya ayakkabı bulamadığımız için terliklerden ayağımızı kesen camlar...
Yaşanılan binlerce hatta onbinlerce anı, vücudunda sana bıraktığı hatıralar. Hepsi ne kadar da güzel, ne kadar da özelmiş meğer...
Ramazan ayını geçirmek için yazlıktayız. Mahalledeki arkadaşlarla, kardeşlerle beraber geçiriyoruz iftar sonralarını, hal böyle olunca yılın sayılı günlerini beraber ama dolu dolu geçirdiğin günlerden konuşmadan edemiyorsun tabiki.
Eskiden yani biz çocukken oyun olarak saklambaç oynardık, tek pas 31 oynardık (tadı hala damağımdadır. Çok keyifliydi be) ve evrensel bir oyun olan futbol oynardık...
Futbol sahamız hemen bizim apartmanın önündeki biraz genişçe ve düz olan sokaktı. Yaşlarımız ilerledikçe toplarımızda güzelleşmeye başlamıştı. Maçlarda kavga çıksa dahi, maç sonu beraber içilen kola ve hep beraber koşa koşa denize girmekti güzel olan.
Nerden mi çıktı durduk yere çocukluk anıları, hemen anlatayım...
Mahalledeki gençlerin iftar sonrası ellerinde kramponları, yanında Nike topu ile çıkıp “Hadi ibo abi gel sende” sorularından sıkılıp bizde teşrif ettik yanlarına. Ameliat sonrası yaklaşık iki yıl futbol topuna dokunmaya korkan ben dün akşam iki maç yaptım. Neyse fazla derine inmeye gerek yok, sıkmayalım sizide.
Sözün özü;
Mudanya’da bizim zamanımızda “çakıl saha” diye adlandırılan yere Mudanya Belediyesi ‘ücretsiz’ halı saha yaptırmış. Biz zamanında orada ayaklarımızı kanatırdık şimdi ise herkes rahat rahat maçını yapıyor.
Biz futbol oynamaya doğru düzgün ayakkabı bulamazken şimdi baktığımda çocukların ayaklarında kramponlar ve çok nadir halı saha ayakkabıları; rengarenk mercuriallar, f10 ve f50ler.
Biz zamanında uyduruk şort ve uyduruk tshirt ile maç yaparken şimdiki gençlerin her maça baştan aşağı farklı bir forma, şort, ayakkabı hadi onları geçtim ama şaşırtıcı olan tozluk ve tekmelik ile maça çıkmaları...
Çok büyük imkanlar getirmiş çocuklara aradan geçen onca yıl ama farkettiğim bir şey getirilen imkanlar "samimiyeti" götürmüş...

3 Ağustos 2012 Cuma

Bir Musibet...

Sezonu açtık geçen sene Bursasporum.com'da yazarken sezonu açtığımız iç saha Gomel maçı sonrası "İlk Elin Günahı Olmaz" diye bir yazı yazmıştım genel olarak maç ile alakalı düşüncem bu yani iyi başladık, kötü bitirdik yani tam bir Türk Takımı görünümündeydik.


Öncelikle sahadan başlayalım yardırmaya, kuralar çekilip Kups ile eşleştiğimizde suni çimde oynanacağı söylenmişti buna önlem almak için de Bursaspor suni çimde antreman yaptı ama dün sahaya çıktıklarında bu kadar olacağını kimse tahmin etmemiştir herhalde. Gerçekten Bursa'da daha kaliteli halı sahalar mevcut. Hani biz Cuma akşamları 10 lira veriyoruz, kalecilerden para almıyoruz suyumuzda müesseden oluyor bu sahanın hakkı anca bu kadardır.



Takımın eksiklikleri herkes tarafından biliniyor o kadar oyuncu alınamayacağı için insanlar şuan oyununu her iki yönünü oynayabilen, fizik kalitesi iyi bir orta sahaya tav vaziyette ama genel olarak bakıldığında şuan için kadroda belli bir eksikliğin olduğu aşikar. Dün oynanan maç üzerinden eksikleri gidermeye çalışmak çok doğru olmaz hani Batalla'yı dün ilk kez izleyen biri Bursaspor'a menajer kazığı diye düşünebilir keza Pinto içinde öyle.

Dün maça kağıt üstünde daha çok hücumu düşünen bir kadroyla çıktığımız söylenebilir orta sahada Musa'nın, sağ açıkta İsmail'in oynaması bunun göstergesi benim içim ve bu dizilişte ilk yarım saat itibariyle en çok göze batan İsmail'in isteğiydi hatta o istek daha 3. dakikada kontrolsüzlüğe dönüştü ve maçın ilk sarı kartını gördü.Görülen ilk sarı kart, girilen ilk pozisyon, yapılan ilk orta ne ilki hatta ikinci,üçüncü,....,onuncu ortada O'nun ismi vardı buradan da konuyu Ozan İpek'e bağlamak lazım oyundan alınana kadar sahada var mıydı, yok muydu? Belli değil. Nihayetinde yerini Ferhat'a bıraktı direk soyunma odasına giderek açıkçası Eskişehirspor ile oynadığımız Kupa maçından bu yana kapalı kapılar ardından yürütülemeyen bir sıkıntı var Ozan İpek'te. Fenerbahçe Kupa maçındaki ruh hali, dün akşam ki haline bakınca "Ben Bursaspor'a fazlayım" durumunu görebiliyoruz. Ozan ki zaten yeteneğiyle değil mücadelesiyle gönüllerde yer edinmiş biri bu başkalaşım sorumluluk almasını da etkileyince çekilmez bir adam oluyor sahada zaten daha ilk yarım saat içerisinde de oyundan atılabilirdi bu da Ozan'ın diğer bir defosu hem isteksiz hem kontrolsüz. Dejavuya hazır olmak lazım Bursa'da oynanan Avrupa Kupası maçı nasıl Sercan ve Volkan'a bilet olduysa Ozan'a da olabilir belki de Ozan'ın gayesidir bunu zaman gösterecek .

Kups'tan tam yiyebileceğimiz bir şekilde gol yedik duran top,karambol ve gol gerçi birkaç organize atakları vardı ama maç öncesi sadece bu şekilde gol yeriz diyordum biz yanılgımız bizimde atacağımız konusuydu.

Toure gündeme geldiğine her ne kadar Hoca orta sahada oynatacağını söylesede insanlar topu oyuna sokabilecek bir stoper kazanacağımız için mutluydu zira İbrahim Ö.,Serdar A.,Ömer E. ile bu işin yapılamayacağı hatta önlerinde oynayan Musa ve Adem'inde bu konuda ki yetersizliği her maç kendini daha çok belli ediyordu dün de öyle oldu N'Diaye o işe soyununca önde basma konusunda sıkıntı yaşadık zaten N'Diaye her ikisini birlikte yapayım olayına girince de 90. dakika da sahaya yıkılmadığı için kendini şanslı görebilir. Hem pas kalitesi hemde oyun kalitesi kaldırmadı bu görevi.

Aslında maç ile alakalı çok fazla birşey söylememek gerekiyor hani yukarıdakileri yazmak olsun diye yazdım biraz da hepimizin her gün konuştuğu şeyler dün Bursaspor Finlandiya Ligi'nin sonuncusuyla oynadı ve maçı kaybetti bunu açıklamaya kelimeler yetmez her ne kadar ilk maçta olsa bu maçın tarifi yok ama önlemi var. Artık en azından elzem olan transferin hatta isim vereyim Fernandez transferinin açıklanması gerekiyor. Dün Sestak olsaydı illa ki başka olurdu hatta Murat bile dün oynasaydı uzaktan atacağı şutlarla bi tehdit oluşturabilirdi.

9 Ağustos'ta oynanacak maç çok şeye gebe umuyorum taraftar "Yensekte Yenilsekte" aynı tepkiyi verebilir ve bunu maç sonrasına bırakır zaten pamuk ipliğine bağlı bir şekilde çıkacağız sahaya en azından turu burada bırakmamak lazım.

Ve işin yönetim ayağı, bu maça nasıl bir bilet politikası uygulayacaklar bir hayli merak ediyorum. Tepkilerden korkup yüksek mi tutacaklar yoksa takımın desteğe ihtiyacı var deyip dip mi yapacaklar? Açıkçası Bursaspor Taraftarı'nın bir bölümü Bursasporluya hiç yakışmayacak bir hastalığa kapıldı bu hastalığın adı "Bu oyunculara para mı vereceğiz izlemek için?" Stadyuma gidip sen desteğini o armaya, formaya yapmıyorsan zaten bu yönetiliş şekli sana fazla bile çünkü isim için tutulan bir takım hiçbir zaman olmadı Bursaspor, Bursaspor Şehrin Takımıdır yani "Ailedir". Sen eve iyi domates, biber getirmediği için Babanı görmek istemiyorsan aynısını Bursaspor'a da aynısı yapabilirsin ama Bursaspor Babadır, Babada Bursaspor.